Yıldızlara ulaşmak imkansız denir aslında. Sahiden imkansız olsa insanların içindeki yıldız söner miydi?Her insanın içinde bir yıldız olduğuna inanırım. Her kolu farklı bir anlam yükler bizlere. İnsanlar kalbine dokunur, bir bakmışsınız ki en parlak yıldız sizinki olmuş. İnsanlar kalbinizi kırar, bir bakmışsınız karanlığın içinde bir ışık kırıntısı dahi bulamazsınız.
Bazen yıldızınızı tekrar aydınlatmak sizin elinizdedir. Yıldızınızı aydınlatmanın tek yolu, yaptığınız seçimlerdir.
Ben Kunpimook Bhuwakul. Yani kısaca Bambam. Tayland'da zengin bir ailenin tek çocuğuyum. Bazılarınız ne kadar güzel olduğunu düşünecek ama her şey göründüğü gibi değildir.
Kardeşim olsun çok isterdim, kardeşim olsaydı belki de bu kararı vermek zorunda kalmayacaktım. Herkesin üstüne gittiği o kişi ben olmayacaktım.
Benim yıldızımın bir kolu dans oldu her zaman. Ailem de bunu biliyordu, dans etmem konusunda onlar ve arkadaşlarım her zaman saygılıydı bana. Ta ki tamamen dansa yönelmeye karar verdikten sonra. Dans etmeme karşı çıkmasalarda bunu ek olarak yapmamı istemişlerdi ama ben kararımı verdiğimde iş işten geçmişti. Doktor olmamı istiyorlardı, ah ne kadar klasik değil mi? İnsanlar neden çocukları üzerinde bu şekil baskılar yapar ki? İstemeden doktor olmanın bir anlamı yok. Ne istiyorlardı? Ben insanların canlarını kurtarırken içten içe her gün kendimi öldürmemi mi?
Bu kararı verdiğimde henüz küçüktüm. İtiraz etmekten ziyade susmuştum. Tek çocuk olduğum için istiyorlardı bunu benden, peki hiç mi beni düşünmüyorlardı? Ek olarak yaparsın diyorlar dansını. Kendileri bile inanmıyordu buna. Dansı bırak kendimi hatırlayacak zamanım olacak mıydı ki?
Yıllardır sustum ancak karar vermem gereken kısım gelmişti. Çünkü artık katlanamıyordum. Dersleri seviyordum ancak önümü kestikleri günden itibaren zorla yapıyormuş gibiydim. İsteksizdim. Beni yıprattılar, arkadaşlarım dahi destek olmayı beceremedi bana. Hangi insanın arkadaşı destek olmaz ki arkadaşına?
Şimdi önümde iki seçenek vardı. Ya yıldızımın dans kolunu, ya da aile ve arkadaşlık kolunu seçecektim.
Düşündüm. Uzun süre düşündüm. Ağladım, yemedim, odadan çıkmadım ve sadece karar verdim.
"Aile ve arkadaşlığı seçersem dansı kaybedeceğim. Peki dansı kaybedersem aile ve arkadaşlarımla eskisi gibi devam edebilecek miyim?"
Hayır. Bana destek olmayan arkadaşlarımla bir şey olmamış gibi nasıl idare edebilirdim? Yıldızımın bir kolunu söndüren ailemle nasıl eskisi gibi olabilirim? Olamazdım. Madem iki türlü de eskisi gibi olmayacaktık, ben dansı kaybedemezdim.
Bu kararımdan sonra sonu kesilmeyen kavga günleri başladı. Evde huzur hiç bize uğramıyordu artık. Olay, evlatlıktan reddetmeye kadar gelmişti. Dik durdum. Şu ana kadar hep dik durmuştum, bunu bozmayacaktım. Sert biri değildi annem ve babam. Yapamazlardı zaten biliyordum. O yüzden izin verdim ona.
Ama sanırım ben öyle sanıyormuşum. Yaptı. Ne uğruna sizce? Oğlu istediği mesleği yapmadığı için mi? Bunun için beni evlatlıktan reddedebiliyorsa zaten babam olmamıştır. O gün anladım. Yıldızımdaki aile kolu tamamen sönmüş hatta kopmuştu, arkadaşlık koluyla beraber.
Savurgan biri değildim neyseki, zaten zengin bir ailenin çocuğu olmam nedeniyle -daha doğrusu eskiden- iyi bir birikimim de vardı. Bana uzun süre yetecek bir birikim. Lise son yıla geçmeye az kalmıştı ve benim acilen yeni bir hayat kurmam gerekiyordu. Babam dik duruyordu ancak annem yine bana kıyamamıştı, gitmemem için ağlıyor ve beni tutmaya çalışıyordu.
Özür diledim, artık onun oğlu olmadığım için özür diledim. Ama onun hep annem olacağı detayını es geçemedim. Cılız kollarım son zamanın etkisiyle iyice zayıflamıştı ve eşyalarımı taşımakta güçlük çekiyordum. Bunu belli etmemeye özen göstererek babamın yüzüne bakmadan çıktım evden. Dans için devam edeceksem bunun en uygun olduğu yerin Güney Kore olduğu kanaatine varmıştım. Elime geçen ilk biletle de kendimi Kore'de bulmuştum.
Daha çocuk sayılırdım, lise sona geçecektim ve hiçbir şeyi hesap etmeden gittim oraya. Bilmediğim bir ülke... Bilmediğim bir dil demeyecektim, biraz bilmemin tek sebebi de yıllardır dans için Kore'ye gitmek isteyişimdi. Dile uzak kalmamak için de kendi kendime öğrenmeye çalışmıştım.
Hesapsız geldiğim bu yerde arayabileceğim kişiyi biliyordum, Mark hyung. Onunla çocukluk arkadaşıyım aslında. Küçükken Amerika'da yaşıyorduk ve komşumuzdu. Onunla gerçekten çok iyi anlaşıyordum -kafama laptop atması dışında- ve onu gerçekten seviyordum. Biz Tayland'a taşınsak dahi onunla hiçbir zaman iletişimi kesmedim. Dans hakkındaki görüşlerimi bildiğinden Kore'ye taşındığında ilk bana haber vermişti.
Onu yıllardır görmüyordum ve çok özlemiştim. Bana yardımcı olacağını da biliyordum. Düşünmeden aradım hyungumu.
"Alo? Mark hyung? Ben bambam"
"Oh? Bambam? Nasılsın?"
Sıcak ve samimi sesini duyduğum hyunguma karşılık gülümsedim.
"İyiyim hyung.. Imm şey. Aslında sana bir haber vermek için aradım."
"Dinliyorum Bam"
"Ben Kore'deyim"
"NE?"
"Hyung, dur sakin ol. Hepsini anlatacağım ama öncelikle yanına gelmem lazım. Müsaitsin değil mi?"
"Evet.. Müsaitim Bambam"
Sesinden şaşkın olduğu belli oluyordu. Usulca gülümsedim.
"Hyung yanına nasıl gelebilirim?"
"Almaya geleyim ben seni? Havaalanında mısın?"
"Hayır ben gelirim hyung.. Sadece taksiye bindiğimde ne diyebilirim?"
"Yeri mesaj olarak atacağım. Gösterirsin tamam mı?"
"Tamam hyung, teşekkür ederim."
"Bam?"
"Efendim?"
"Aç mısın?"
"Şey... Sanırım"
"Güzel.. O zaman bir şeyler hazırlayacağım. Dikkatli gel olur mu? Bir sorun olursa hemen ara"
"Tamam hyung, görüşürüz"
"Görüşürüz"
Telefonu kapattığımda derin bir nefes verdim ve taksiye bindim. Bildiğim kadarıyla Korece konuşarak Mark hyungun attığı adresi taksiciye gösterdim. Derin bir nefes vererek arkama yaslandım ve şehrin güzelliğini seyre dalarak yolun bitmesini bekledim.
Havaalanındaki
BamBam'imiz❤️***
Güzel yazıp yazmadığım hakkında bir fikrim yok ancak umarım beğenirsiniz.. Bakalım Bambam yeni hayatını nasıl kuracak?
Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizi seviyorum 💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I HATE YOU - YUGBAM
Fiksi Penggemar"Hoş geldin Kunpimook Bhuwakul, iyi anlaşacağımıza eminim."