②②

418 64 4
                                    

Her şey bu kadar güzelken, olayların bu hâle gelmesine hâlâ daha anlam veremiyordum. Dudaklarıma değen dudaklarının başkasının dudaklarına değmesine nasıl izin vermişti?

Sorularım kafamda yankılanıyordu. Öyle deli sorular dönüyordu ki kafamda, biliyordum Yugyeom'un hiçbir yanıtı benim sorularımın cevabı olmayacaktı.

Cuma gününden beri oldukça beter bir hâldeydim. Ertesi gün yani cumartesi sabahı gözlerim şiş uyanmıştım. Üstelik burnum bile kızarıktı ve oldukça hâlsizdim.

Evde kalmak istemiyordum, evde kaldıkça her şey daha da üstüme üstüme geliyordu. Mark hyung ise bu konuda kararsız kalmıştı. Hasta olacağımı düşünüyordu ama beni evde bu düşüncelerle yalnız bırakıp gitmek de istemiyordu.

En son onu hasta olmayacağıma ikna ettim ve onunla birlikte kafeye gittim. O kadar ruhsuz ve halsiz bir biçimde çalışıyordum ki, Jaebum hyung ve Mark hyungun beni izleyip fısıldaştığından emindim.

Bir süre daha çalıştıktan sonra Jaebum hyung yanıma gelmiş ve oturmamı söylemişti. Başta diretmiş olsam dahi daha fazla inkâr etmedim bir masaya yerleştim. Bana sıcak bir kahve getirmesinin ardından ağlamamak için dudaklarımı ısırdım.

Yugyeom'u getirmişti aklıma. Burada içtiği kahve, onunla içtiğimiz kahveyi... Bir süre öylece baktım kahveye. Jaebum hyung ise destek olurcasına omzumu sıvazladı.

"Bunu iç BamBam, için ısınsın."

Ben usulca başımı sallarken, Jaebum hyung da sipariş gelmesi üzerine yanımdan kalktı.

Bir süre kahveye baktıktan sonra zorlukla içmeye başladım.

***

Mark hyunga her ne kadar hasta olmam demiş olsam bile pazar sabahına adeta ölü gibi kalkmıştım. Hiçbir şekilde hareket edemiyordum, sesimi bile zar zor çıkarıyordum. Ateşim oldukça yüksekti ve ben tamamen çökmüş bir hâldeydim.

Mark hyung hâlime oldukça endişeleniyordu ve ne yapacağı konusunda oldukça kararsız kalmıştı. Kafeye gitmesi gerekiyordu ama beni yalnız bırakmak da istemiyordu.

Jaebum hyungu arayarak durumu söyledi, Jaebum hyung ise Mark hyunga gelmemesini söyledi. Bu sayede Mark hyung yanımda kaldı.

Ateşimi düşürmek için alnıma ıslattığı bezi koydu, yanıma gelip ağzıma zorla bir şeyler tıktı. Ben öyle ağlanırken ilaç içirmeyi de ihmal etmedi. Tamamen beter hâldeydim, neden uğraşıyorsun ki Mark hyung? Bırak işte, öleyim.

Ateşim hâlâ düşmediği için beni zar zor banyoya sürükledi. Ayaklarım tutmuyor gibiydi, yürüyemiyordum bile. Kıyafetlerime aldırmadan beni küvete attı ve soğuk suyu açtı.

Her bir hücrem donmaya başlarken Mark hyung suyu kapatsın diye ağlamaya başladım. Buna ağlamak biraz bahane gibiydi sanırım ama umrumda da değildi.

Kaç dakika orada kaldım bilmiyorum ama bana bir ömür gibi gelmişti. Duştan sonra Mark hyung bana kıyafet getirmişti. Zar zor giyindikten sonra kendimi uykuya bıraktım ancak o bile zor olmuştu. Sürekli üşüdüğüm için üstüme örtüyü çekerken Mark hyung her gelişinde örtüyü üstümden çekiyordu. Zaten giydirdiği şeyler de şu an bana göre oldukça inceydi.

Tüm günün ardından Mark hyung gece başımda yatmıştı. O da yorgun bir haldeydi, belliydi. Her ne kadar ona ilgilenmesinin gerekmediğini söylesem bile beni dinlemiyordu.

I HATE YOU - YUGBAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin