Odamda hıçkırarak ağlarken buldum kendimi. Jungkook bozuntusu haklı çıkmıştı. Dizi 14. sıraya düşmüştü ve evde kıyamet kopuyordu. Babam ve annem kavga ederken sanırım benim duyduğumu bilmiyorlardı, yoksa bu denli kırıcı konuşmaları normal değildi.
Babam sinirle bağırdı. "Hah bir de başımıza Jeon Jungkook çıktı."
Annem daha sakindi. "Aslında iyi bir şey bu."
Babam daha yüksek sesle bağırdı. "Lalisa onun sayesinde yükselecekse hiç yükselmesin."
"Salaklık etme. Bu çocuk Lalisa'nın şansı."
Babam eşyaları yere vurduğunda gözlerim açıldı. Yorganıma sarıldım. Aklıma daha ben 5 yaşındayken ettikleri kavgalar geliyordu. O yaşlarda da hep yastığıma veya yorganıma sarılırdım. Annem çığlık atarken babam tekrar bağırdı. "Her şey senin hatan. Saçma bir konuyu Lalisa'nın önüne sundun."
Annem de aynı şekilde bağırdı. "Başka proje yoktu. Sana söyledim. Lalisa daha çok küçük. Aldın hemen sektöre koydun. Şimdi diziye ne olacak?"
Babam sinirle elini masaya vurdu. "Lalisa bunun için yıllarını verdi ve ben onun yeterli olduğunu düşündüm."
"Demek ki yeterli falan değilmiş. Bizim gibi seçkin bir kanalda yayınlanan dizinin 14. sıraya düşmesi ne demek biliyor musun?"
Annem daha dün bana oyunculuğumun harika olduğunu söylüyordu. Kalbim ortadan ikiye ayrılırken hıçkırdım ve sessizce ağlamaya başladım. Babam biraz sesini alçattı ama hala duyuyordum. "Tamam bu dizi final olmalı. Zaten rezil olacağımız kadar rezil olduk. Sosyal medyada dalga konusu haline geldik."
Elimle ağzımı kapattım ve ağlamaya devam ettim. Bunca yıllık emeğim gözümün önünde çöpe gidiyordu. Annemle babam birbirlerini sevmiyordu. İkisi de zengin ailenin çocukları oldukları için mantık evliliği yapmışlardı. İyi bir çocukluk geçirmemiştim. Annemin yüzünü haftada bir kez o da denk gelirsem görüyordum. Babamı birkaç ay görmediğim zamanlar oluyordu çünkü hep çalışıyorlardı. Hep kavga ediyorlardı. Her konuda. Boşanma aşamasına gelip tekrar barışıyorlardı çünkü ortada şirket vardı.
Birden ayağa kalktım ve odamın kapısını açıp merdivenlerden aşağıya doğru bağırdım. "Söylediklerinizi duyuyorum."
Bir süre evde sessizlik hakim oldu. Daha sonra annemin sesi geldi kulaklarıma. "Lalisa tatlım, sen harika bir oyuncusun ama bu yaşta sektör sana ağır geldi."
"Yapma anne. Daha demin benim için yetersiz dedin. Niye böyle yapıyorsun bana? Benim ne kadar çalıştığımı görmüyor musun? ayrıca 21 yaşındayım anne ben. Belki bilmiyorsundur."
"Tatlım daha tecrübesizsin. Sanırım televizyon sana göre değil."
Hıçkırdım ve ağlarken bağırmaya başladım. "Anne ben buna yıllarımı verdim. Siz yoktunuz gerçi. Hiç görmediniz ama ben siz beni fark edin diye gecemi gündüzüme kattım anne. Yine fark etmediniz. Etmiyorsunuz. Ben sizin çocuğunuz değil miyim? Neden böyle yapıyorsunuz?"
Babam sesini alçattı. "Lalisa... sen bizim için en önemli şeysin."
Ağlarken gülümsedim. "Boşversene baba. Sen benim doğum tarihimi bile bilmezsin."
Babamın sesi çok kötü geldi. "Yapma kızım. Her doğum gününde sana hediye aldım."
Sesim titredi. "Evet. Koruma ile yolladığın hediyeler, sen benim hiçbir doğum günüme gelmedin ki baba. Hiç unutmuyorum. Bir keresinde şirkete seni görmeye gelmiştim. Elime randevu kağıdı tutuşturmuşlardı. Dedim ben çalışan değilim kızıyım. Bana baban böyle istedi demişlerdi. Ben 7 yaşındayken seni 3 saat beklemiştim. Sadece yüzünü görmek için."
Babamla annemin sesi kesilmişti. Sesimi yükselttim. "Siz ne derseniz deyin. Ben kariyerime devam edeceğim. Çok yetenekliyim ve bu yeteneğimi görmezden gelemeyeceksiniz."
Babam da benim gibi bağırdı. "Ortada bir kariyer yok Lalisa. Ortada bir fiyasko var." Annemle babam hiçbir zaman benim geleceğimi da önemsememişti. Reyting iyi değil diye beni harcayabilirlerdi. Onlar için en önemli şey kanaldı. Benim kariyerim değil.
Annem de babama aynı şekilde bağırdı. "Kızımla düzgün konuş. Ayrıca sen onu heveslendirdin."
Babam bana hiçbir konuda destek olamamıştı ki heveslendirsin. Kötü bir oyuncu olduğumu da düşünmüyordum. Hiçbir zaman düşünmemiştim. Çok çalışmıştım. Pratik yaparken uyuyakaldığım zamanlar bile olmuştu. Şimdi sonucun bu olması beni büyük bir hayal kırıklığına sürüklemişti. Odamın kapısını çarptım ve saçlarımı sinirle geriye attım. Canım yanıyordu ve bu katlanılır gibi değildi. Yaklaşık bir saat boyunca sadece ağladım. Daha sonra ise yatağıma oturup sakinleştirmeye çalıştım. Nefes egzersizleri yaparken biriyle konuşmanın beni rahatlatacağını düşündüm. Laptopumu açtım ve görüntülü olarak Rose'yi aramaya başladım.
Yuvarlak gözlükleri ile karşıladı beni. "Hey Lisa nasılsın?"
Dudağımı büzdüm. "Çok kötüyüm."
"Tanrım ağlıyor musun? Ne oldu?"
Gözümden akan yaşı silerek burnumu çektim. "Dizi 14. sıraya düşmüş."
"Ah tatlım. Üzme kendini. Bence çok güzel gidiyor. İstersen başka bi dizi için çalış ya da sinema filmi?"
Dudağımı dişledim. "Bu diziyi çekerken yeterince yoruldum. 1 yıla anca hazırlarım."
Rose kaşını kaldırdı ve gülümsedi "O zaman tek çare Jeon Jungkook."
Gözlerim açıldı. "Olmaz."
Aniden telefonuma bir mesaj geldiğinde irkildim. Elime direk telefonumu aldığımda gözlerim açıldı.
jeonjungkook: ne zaman çıkıyoruz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
impresive | liskook
Fanfiction"Biz aynı şeyleri giyerek bile dünya gündemine oturuyorsak sevgili olursak yer yerinden oynar. Bu yüzden şu andan itibaren çıkıyoruz." ©2019 |roenvia