Rose'den
Arabamı mekanın önüne park edip indiğimde korumalar beni direk tanıdı ve başlarını öne eğdiler. Siyah şortumu düzelttim ve sarı saçlarımı geriye atıp mekana doğru yürüdüm. Kendimi boşlukta hissediyordum. Kapıya yavaşça vurdum ve beklemeye başladım. Sadece birkaç eşyam burda kalmıştı. Almaya gelmiştim. Başka bir işim yoktu.
Aniden kapıyı Hoseok açtığında dudağımı ısırdım. Ne zamandır karşılaşmıyorduk. Mekanda olduğum zamanlar Jimin engel oluyordu.
Gülümsemeye çalıştım. "Ben... eşyalarımı almaya geldim de."
Hoseok gülümsedi ve kapıyı araladı. "Tabi gel."
Gülümsedim ve topuklu ayaklarımın sesiyle içeriye girdim. Yavaşça merdivenlere doğru yürümeye başladım. Hoseok dudağını ısırdı. "Bende geleyim mi?"
Başımı olumlu anlamda salladığımda beraber yukarıya çıktık. Jimin'in odasının önüne geldiğimizde ise, Hoseok durdu. "Sen gir. Şimdi Jimin falan gelir. Yanlış anlamasın."
Başımı salladım. Hoseok çok iyi bir adamdı. Kapıyı açıp direk girdim. Kapıyı kapattığım anda dudağım titremeye başladı. O kadar özlemiştim ki bu odayı...Ona ait olan her şeyi özlemiştim aslında. Yumuşak ve benim sesine benzeyen sesini... Siyah saçlarını... Gülünce kısılan gözlerini... Yavaşça beyaz yatağa oturduğumda gözlerimden yaşlar benden habersiz akmaya başladı. Jimin'i deli gibi seviyordum ama bunları kaldırmıyordum işte. Oyun da olsa Nayeon ile yan yana gelmesi sarılması öpüşmesi, ödül törenlerine katılması herkesin onları sevgili olarak görmesi.... Bana ağır geliyordu. Yapamazdım. Çok kıskanç bir yapım vardı.
Jimin'in suçu yoktu ama ben bunu yediremiyorum. Yediremezdim.
Yavaşça beyaz yastığını elime aldım ve burnuma götürdüm. Kokusunu da çok özlemiştim. Aniden hıçkırdığımda yüzümü yastığa gömdüm ve ağlamaya başladım. "Neden?" Kokusu içime buram buram işlerken yastığı yerine koydum ve ağlamaya devam ettim.
Keşke böyle olmasaydı diye geçirdim içimden. Biz böyle bir sonu haketmiyorduk. Aniden kapı açıldığında gözlerimi sildim ve direk ayağa kalktım. İçeriye Hoseok girdiğinde gülümsemeye çalıştım.Önümde durdu. "Ağlıyorsun."
Yüzümü buruşturdum ve tekrar ağlamaya başladım. "Hayır."
Hoseok ofladı ve yaklaşıp bana sarıldı. "Üzülme. Eninde sonunda bu saçmalık bitecek."
"Kim yine odama izinsiz girdi?"
İrkilip korku ile geri çekildiğimde içeriye Jimin girdi. Dudakları aralandığında ben ve Hoseok'a bakıyordu.
Şoktaydım. Karşımıza dikilmiş bize sinirle bakıyordu. Sanırım pratik yapmıştı. Terliydi.
"Ne oluyor lan burda?"
Gözlerimi sildim. "Hiçbir şey. Eşyalarımı almaya geldim."
Direk dolabı açıp birkaç eşyamı çantama koymaya başladığımda Jimin sinirle bağırdı.
"Hoseok ne oluyor dedim."
Hoseok göz devirdi. "Ne gördüysen o."
Jimin dişini sıktı ve sinirle Hoseok'a yaklaşıp yakasını tuttu. "Bana bak..."
Gözlerim açıldı. Jimin'i ittirmeye çalıştım. "Manyak mısın ne yapıyorsun?"
Jimin sinirle bağırmaya başladı. "Manyağım evet. Benim odamda berabersiniz ne yapmamı bekliyorsun?"
Hoseok nefesini dışarıya verdi. "Salaklaşma Jimin."
Jimin siyah saçlarını geriye attı ve bağırmaya devam etti. "Tabi ayrıldık ya. Hemen Rose'ye yapış. Teselli etmeler falan.. Hayırdır? Hoseok ben senin kardeşin değil miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
impresive | liskook
Fanfiction"Biz aynı şeyleri giyerek bile dünya gündemine oturuyorsak sevgili olursak yer yerinden oynar. Bu yüzden şu andan itibaren çıkıyoruz." ©2019 |roenvia