Piknik(2)

25 6 0
                                    

"D-Derin senin neyin? "

" Derin benim kuzenim... "

Hepimizin yüzü bir anda donakalmıştı, en çok da Deniz'in... Bir tarafta biz, diğer tarafta da sevdiği kız vardı. Büyük bir ikilemdeydi. Biraz kendini toparladıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Kerem ve ben peşinden koştuk ama bize de" Lütfen... Lütfen gelmeyin " dedi.  Onu ilk defa böyle görüyordum.  Acı çekiyordu ve biz hiçbir şey yapamıyorduk. Gittiğini görünce istemsizce gözlerim doldu. Onun yerine kendimi koydukça ağlamak istedim.  Kerem omuzlarımdan tutunca şaşkınlıkla kafamı ona doğru dönderdim. Gözlerime bakarken bizimkilere "Biz daha oynamıyoruz siz devam edin"  dedi.  Biz... O ve ben... Kırgındı ama kıyamıyordu bana. Omuzlarımdan tutarak beni çimenliklere oturttu.

"Sence canı çok yanmış mıdır? " dedim sesimin titremesine aldırış etmeden.

" Yanmıştır, büyük ikilemde kaldı"

"Peki ne yapacak?"

"Kalbinin sesini dinleyecek"

"Kerem? "

" Hmm "

" Bizi seçmese de ona destek olalım tamam mı? "

" Tamam " dedi ve bana uzun uzun baktı. Bakışlarımız birbirine kitlenirken hocanın sesiyle kendimize geldik.

" Hadi çocuklar, yemek vakti geldi"

"Tamam hocam" diyerek masamıza doğru ilerledik. Yemeğimiz bitince erkekler bakkala su tabancası almaya gitti. Bedenleri ve yaşları büyüktü ama ruhları çocuktu...Eskiden de öylelerdi şimdi de öyle. Kızlarla konuşurken yüzüme gelen sularla kendimi sarstım.  Kafamı çevirdiğimde Kerem bana su atıyordu. Yerimden sinirle kalktığımda su sıkmaya devam ediyordu. 

"Yaa işte prenses, benden bir şey saklamanın cezası bu işte " deyip su tabancasını yere attı ve beni kollarıyla sarmaladı. Şaşkın şaşkın bakmakla yetindim. Hani böyle birini özlediğinizde burnunuzun ucu sızlar ya, ben de onun kokusunu içime çektiğimde öyle oldu işte. Şu 1 günde o kadar özlemiştim ki onu. Kendimi toparlayıp Kerem'i ittim.

"Senin yüzünden ben ne kadar ağladım biliyor musun? Ne kadar üzüldüm biliyor musun sen? "

" Asıl ben? Ateş'in seni koruduğunu düşündükçe kendimi yedim bitirdim ben. "

" B-ben özür dilerim, böyle olsun istememiştim ama nereden bilebilirdim ki... Ben sadece seni düşünerek öyle yaptım"

"Tamam barıştık bitti gitti,  bundan sonra asla benden bir şey saklama" dedi ve beni tekrar kendine çekti. Bizimkilerin yanından uzaklaşıp yere oturduk. Kolu hala omzumdaydı.

"Yağmuru seviyor musun? "diye sordu. Bu soruyu niye sorduğunu anlamadım ama yine de cevapladım.

" Evet"

"Peki niye yağmur yağınca şemsiyeyi açıyorsun? " sorduğu soruyla bir an afallamıştım.  Cevap vermeden başka bir soru daha sordu. 

" Peki güneşi seviyor musun? "

" Evet"

"Neden güneş açınca gölgeye kaçıyorsun? " dedi ve yine ben cevaplamadan bir soru daha sordu.

" Rüzgarı seviyor musun? "

" Evet"

"Peki rüzgar estiğinde neden pencereni kapatıyorsun? "diye sordu bu kez.  Yine cevaplamadım. 

" İşte aşk da böyledir prenses... Seni canımdan çok seviyorum ama üzüyorum. Her güzel şeyin bir de kötü tarafı vardır. Bir şeyi ne kadar seversen sev, bazı olanlara engel olamazsın.  Tıpkı benim seni incitmem gibi. Ben asla seni üzmek istemiyorum ama olaylar geliştikçe üzüyorum, buna engel olamadığım için özür dilerim prenses" dedi.  Sözleri kalbime işlemişti. Bir insan böyle güzel özür dileyebilir miydi?  Bir insan bu kadar güzel sevebilir miydi? 

İLK ÇARESİZLİĞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin