-Aşkından Komalık Olacağın Biri-

97.1K 2.7K 1.2K
                                    


Umursamazlık çekicidir.

Hatta bazen ilgi göstermekten bile daha çekici olduğunu düşünürdüm. Seni yoksayan ve iplemeyen birinin üstüne gitmeyi marifet sanmamak elde değildi. Tam da bu yüzdendi geldiğim ilk andan beri bu adamı merak etmem.

Bilmediğim insanların bilinmezliğiyle özel kalmasına çoğu zaman tahammülüm olmaz ve hemen elimde olan parçaları yerlerine koymak isterdim, fakat bu adam bilinmezliğiyle kalmalıymış gibi hissediyordum. Sanki onunla ilgili tüm parçaları birleştirirsem bu puzzle kabusum olacaktı. Bazı insanlar onlardan uzak olunca daha güzeldi.

Onu merak etmemeliydim zira koyu bir buluta benzettiğim iç karartan aurası merakımı söndürmeye birebirdi. Derin anlamlar taşıyan koyu gözleri tuhaf biçimde korkuyu salmıştı derinliklerime.

Sergenle Emre birbirine bakıp, ağız dolusu küfürlü bir kavgaya girmemek için kendilerini tutarken kızlar kollarından kavramış ve Açelya ile ben ne olduğunu anlayamamıştık.

Bilmeden bir şey mi yaptım?

Yapmış olmalıyım. Cesur denen adamın bakışlarının ardından yansıyan karanlıkta dönen senaryoyu göremesem de hissettirdiği şey beni soğuk gecede bir kafese kapatmış gibiydi. Toparlanıp meczup hareketlerden kaçınarak buradaki herkesten ziyade akla mantığa yatan bir cümle kurdum.

"Bir sorun mu var?" Ne olduğunu saptamaya çalışan gözlerim herkeste tek tek dolandı. Gerginlik tavan yapmıştı adeta. Sürekli gülümseyen ikizler bile kaskatı kesilmiş ve Cesurla bana bakıp dudaklarını ısırıyordu. Kimseden tek kelime çıkmayınca konuşan yine o koyu gözleri tenime iğneler batıran adam oldu.

"Lavinya..." Dedi boğuk ve kalın bir sesle. Telaffuzu damarlarıma magmadan bir parça gibi usul usul yayıldı. "Adın Lavinya'ydı, değil mi?"

Durdum ve kaşlarımı çatarken, "Lavin." Diye düzelttim. "Sadece Lavin."

İç içe geçmiş gözlerimizi kırpmadan bir çekimin içine daldığımız da Emrenin huzursuz biçimde sertçe konuşmasını duydum ama kurduğu cümlenin öznesi benmişim gibi düşünüyordum.

"Daha çok küçük!"

"Buraya girebilecek kadar büyük." Dedi Cesur tek bacağını kaldırıp kemiği çıkıntılı olan dizine yaslarken. Şeytani irislerini kısıp vücudumda kasılmama neden olacak şekilde yavaşça gezdirirken burdan çekip gitme isteğiyle doldum. Adam, en hassas tüylerimi dahi havaya dikecek cinsten bakıyordu. Derdi neydi! Niye böyle davranıp, gerilmeme neden oluyorlardı? Bakışlarıyla resmen vücudum karıncalanıyordu.

"Ne demeye çalıştığınızı anlamadım. Açıkça söyler misiniz?"

Cesur iki parmağının tersiyle yanındaki boşluğa dokunup, "Yanıma gelirsen açıklarım Lavinya. Tatmin olacağına eminim."

Sinsi bir gülümseme dudaklarını sarınca
Emre atıldı. Boğazında düğüm yumağı varmışcasına konuşmakla çatışmak arasında gitgelliydi. "Açelya siz gidin artık, aileniz merak eder." Yalandan koluna baktı. "Saat geç oldu." Kendimi Cesurun avcı bakışlarından zor bela uzaklaştırıp Emrenin görüş açısına girdiğimde bana adeta gözleriyle kapıyı gösterdi. Hislerimin kötü fısıltıları benliğimi ele geçirdiğinde sessizce onu onayladım ama burada kapanamazdı. Emreyi sonrasında tekrar bulmak şart olmuştu. Bana en zararsız o görünüyordu.

"Biz artık gitsek iyi olur..." Derken yerimden kalkıp, Açelyaya bakarken kimse gitmemem için tek kelime etmemişti, Açelya bile. "Hadi." dedim dişlerimin arasından.

"Sen git ben biraz daha şey yapacağım." Ney yapacaksın diye koca koca açtım gözlerimi. Adam çiğ çiğ yiyecekti beni neredeyse hala şey yapacakmış! Saçını kulağına sıkıştırıp içecekten yudumluyormuş gibi yaptı. "Gelmiyor musun?" Dediği tek şey kaçırdığı bakışlarının arasından, "Yarın sabah kafede görüşürüz." Olmuştu. Ah, gerçekten mi!

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin