Acı geçiyordu fakat acıyı çekmiş olmak geçmiyordu...Cesurun gözlerinin içinde gördüğüm içimi burkan kesik duygular bir kan akışında gözlerimin önünde göl olup birikirken göğsüm nefes nefese o kanın içinde çırpınıyordu. Parmağımda yüzüğünü taşıdığım adama çare olmak istiyordum ben yalnızca.
Fakat...
Hiçbir şey yapamıyordum, hiçbir şey.
Elim kolum bağlıydı adeta.
Ölüm böyleydi işte, ne bir saniye erken ne bir saniye geç kalmıyordu. Azrailin listesinde bir isim daha çizilmişti. Onunla kumar oynayamazdık. Kabullenmek zorundaydık.
İki avucuma sabitlediğim kupanın içindeki çay zaman aşımına uğrayıp çoktan buz kesmişse de onu elimde tuttum ve tavşan kanı renginden gözlerimi ayırmadım. Yansımam yorgun bakıyordu ve uzun vakittir hareketsizdim.
Oysa ki saatler önce bu günlere gelene dek canımdan bezdiren adamın, beni beyaz yumuşak bulutların üstüne çıkarabilecek çok nadide ve gönül alıcı aşkını dile getirişine şahit olmuştum. Mutlu değildim. Dahası ondan bir çok şeyin hesabını sormak istiyordum, fakat artık dile getiremeyeceğim eski öfkemi rafa kaldırdığımı hissettiğim dönemlerdi bunlar.
Onun için bilediğim ateşte kızdırılmış bıçaklarımı cennet çiçeklerinin toprağına gömmüştüm. Nefretim karanlığa gönülmüş azmi ve dirayeti beni alt etmişti. Hiçbir şikayetim yoktu.
İç geçirip gözlerimi kırptım. Bu bile yorucuydu. Biraz kalkıp eklemlerimi açmayı düşünecek halim de yoktu.
Cesurun adımlarını basamaklara düşürmeye başladığını duyduğumda ve az sonra gelip yanıma kurulurken en az altımdaki basamak kadar cansızca donuk şekilde kupanın içine bakmayı sürdürdüm. Rüzgarıyla taşıdığı kokusu burnumdaydı. Zaten ezberimdi ama bizzat hissetmeyi severdim. Yan profilimde uzattığı gözlerini yanağımda birebir özümserken, "Daha ne kadar burada oturacaksın?" diye konuştu.
"Senin için ne yapabileceğimi bulana kadar oturmayı planlıyordum." Dedim kısık ama çaresizce.
Cevabı hazırdı.
"Bir şey yapmana gerek yok. Hele de benim için."
"Ne demek oluyor bu?" Gözlerimi kısarak gözlerine diktim.
Dudakları kıvrılır gibi olduktan bir saniye sonra, "Uğruna bir şeyler yapılacak biri değilim Lavinya..." Dedi o buğulu sesiyle. Başını usulca eğip yere baktığında bir avuç toplu iğneyi yutuyormuşum gibi hissederek ensesindeki saçları parmaklarımın arasına alıp göğsüme çektim onu.
"Evet," Dedim içimi çekerek. O iç çekişimin ardında çok şey gizliydi. Sevginin tılsımlı gücü bir büyü gibi beni etkisi altına aldığı gün onu zaten affetmiştim ama bile isteye yaktığın kibriti kül olana dek izleyip ardından duyduğun üzüntüyü dile getirmekte yetersiz kalıyordu. "Evet değilsin ama ben seni seviyorum."
Burnuyla iki göğsümün arasına sürtündü ve sırtı çektiği nefesle taştığında yanağına kaydırdığım avucumda minik tebessümünün çizgileri oluştu. "Bu acıttı." dedi fısıldayarak.
Eğilip uzunca nefes alırken saçlarını öptüm bu defa. "Peki ya bu?"
Şimdi de benim dudaklarımda ki tebessüm canlanmıştı. Sevgisizlikten solmuş bir çiçek gibi küçük bir çocuk gibi saçlarını okşadım. Burnuma vuran erkeksi şampuanını içime çekerken berbat hissetmiyordum. "Daha beter acıttı. Çünkü şefkatini de haketmiyorum." dedi sert bir yutkunuşla.
"Çünkü seni, beni sevmeye zorladım..."
"Hayatına zorla girdim..."
"Sana cehennemi yaşattım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N B A K İ R E
Teen FictionDişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişmeye ikna etmek, sevişmekten daha keyifli olacak... "