-Ölmüşüm-

55.2K 2K 1.2K
                                    

Kader, insanları cezalandırır ya da ödül verir miydi? Orasını bilmiyorum ama...

Önümüze çizdiği yoldan saptığımızda er ya da geç bize musallat olduğuna, karşımda kırgınlıkla gözlerime bakan adamdan sonra emin olmuştum.

Yaşım yediydi, ona verdiğim sözü elimin tersiyle ittiğimde.

"Çocuktuk." Dedim.

"Oradan birlikte çıkacaktık." Dedi dalgın dalgın. "Ama sen bana tek kelime etmeden kaçtın! Veda bile etmedin."

Hüzünle iç çektim ve tek savunmam olan şeyde direttim. "Sadece çocuktum. Yeni bir aile istemiyordum."

Elini dizine yaslayıp burnumun dibine eğildi. "Birbirimize aile olacaktık. Seni koruyacağıma dâir söz vermiştim."

Buruk bir gülümsemeyle daha o yaştan bu yana kendisinden çok beni rahatsız eden saçlarını işaret parmağıma takıp yana çektim. Onu özlemiştim ve kendime unutturma çabam burada sona ermişti. "Benden sadece iki yaş büyüktün. Kimseye gücün yetmezdi. Kabul et, ikimizde çocuktuk ve ben şuan o sözü tutabilecek durumda değilim."
Uzanıp elimi tuttu, yüzüğümü kaldırıp gözlerime yaklaştırdı.

"Bu basit halka mı sana mâni oluyor?"
Cevap vermemi beklemedi. "Evliyim-"

"Öyleyse sahibi nerede söyler misin, neden aptal bir sokak lambasının altında perişan halde buldum seni? Yaşamak istediğin hayat bu muydu!"

"Çocukluk arkadaşımı sorunlarımla darlamak istemem... Ve bana olan öfkeni görebiliyorum, özür dilerim..." Dedim sessizce.

"Dileme. Bu kızgınlığımı geçirmeyecek çünkü." Duraksayıp yerden doğruldu ve dar cebinden mavi paketi çekti, bir dal sigarayı dudaklarına koyup yakmadan önce homurdandı ağzının içinde. "Daha sana sarılamadım bile."

Gözlerime bakamadı.

Kırgınlığı öyle büyüktü ki cam gibi parlak gözlerinin rengi solmuş alnı çatık kaşlarıyla kırışmıştı. Teni pürüzsüzdü. Gerçek bir adam olmuştu. Dinç ve dinamik görünüyordu. Hâlâ zayıftı ama çelimsiz değil sağlıklıydı ve tarzını değiştirmediği saçları tam hatırladığım resimle eşleşiyordu. Karşımda küçük Sıraçın uzun boylu hâli dikiliyordu ve ona dair tüm ayrıntıları hatırlamama rağmen hafızamın benimle oynamasına darılıyordum.

Onu hatırlamamak bir hakaretten çok fazlasıydı.

"Bencilin tekiyim." Diye mırıldandım o sigarasından çektiği dumanı gri göğe salarken. Çamurları kurumuş parmaklarımı ovalamaya başladım. Oturduğum yerden kalkacak mecalim yoktu, çok fazla halsizdim. Şimdi bunca olayın üstüne geçmişimden bir parçayı yardımıma koşmuş halde bulmak ruhumu oldukça yormuştu.

Az sonra önüme uzanan kemikli parmaklara göz ucuyla baktığımda, "Benimle gel." Dedi talepkar sesiyle.

Başımı salladım. "Gelemem, biliyorsun."

Vazgeçmedi. "Berbat görünüyorsun Lavin. Hasta olacaksın, kalk şuradan."

Başımı geriye attım. Beklenti içinde uzattığı elinden yukarı tırmanıp gözlerine ulaştım. "Bunu yapamam Sıraç. Uygun değil işte, anla lütfen."

Çenesini sıktı, zaten zayıf olan hatları şimdi daha belirgindi. "Neyini anlayacağım? O kocan olacak ibne seni o kadar seviyorduysa salmasaymış sokağa!"

"Sakin olur-"

"Sus. Seni burada bırakmam." Sigarayı dudaklarına sıkıştırıp aniden eğildiğinde kolları beni bir çırpıda kucaklamış ve bedenimle birlikte hızla doğrulmuştu. Kollarım yakalarına asıldığında, şaşkınca soludum. "Sıraç!"

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin