-Evlenmek-

85K 2.6K 805
                                    


Bütün vücudum isim vermeye dayanamayacağım derecede yabancı bir duyguyla sancıyordu.

Duygularımın beni çok farklı seviyelerde derinden yaralayışının üstünden bir beş dakika gelip geçmişti. Kalbimi boğan kan seviyesi yükselirken hissettiklerimin en yoğunu ise, sevgiyi değersizleştiren kelimelerin oluşturduğu arkasındaki gölgede gizlenmiş gaddar gülümsemede saklıydı.

Öfkemi, o an altında savunmasız yatışımın üstünü örtmek için kullandım. Ellerimi hızlıca ondan kurtarıp yüzüme bastırırken sinirle gülüyordum. Bunun bana topuzlu gülle yutmuş kadar acı verdiğini göstermeyişim, gururumu ayak altı edememekten kaynaklıydı.

"Bir an..." Dedim gülmeyi kesmeyerek. "Sadece bir an sana gerçekten inandım." Başımı salladım. "Kendi isteklerin uğruna her şeyi yapabileceğini unuttum."

Ellerimi yüzümden çekip duygularımı öldürdüğüm sert bir gülümsemeyle, "Sen kendinden başka hiç bir halt düşünmeyen biriyken üstelik-" diye konuşmaya bile değer görmediğimde suratı hiçbir kartı açık etmiyordu ama gözleri hiç görmediğim kadar karanlıktı.

Neredeyse o karanlığa gözüm kapalı girecektim ve sonsuz güvenimin anahtarına sahip olacaktı. Tam da aptal bir kız çocuğundan beklenecek şekilde davranmıştım. "Senden nefret ediyorum."

Gözlerimi bir buzun kalıplaştığı gözlerine diktim ve bir an bile kırpmadım. "Hayatıma girdiğin günden de nefret ediyorum."

O uğursuz yılbaşı gecesini hatırlarken kasılan ifademle tam bir düşman gibi süzdüm onu. "Bana dokunmandan, seninle yan yana gelmekten bile nefret ediyorum." Yatağa sürtünerek altından çıktım, beni engelleyecek hiçbir harekette bulunmadı. Yanlış anladığımı söylemedi ya da hiç yoktan üzgün olduğunu falan. Açıklama gereği dahi duymadı. Bunlar benim olmasını istediklerimdi. Göz pınarlarımdaki yaşları savuşturarak kazağımı aradım.

Onu yatağın biraz ilerisinde bulduğumda saçlarımı toplar gibi kulaklarımın ardına sıkıştırıp almak için eğildim. Elime dolanan parmaklar tarafından saldırıya uğradığımda Cesur beni doğrultmuş ve sırtımı çıplak göğsüne çarpmıştı. Koltuk altımdan içeri kayan avucu göğüslerimin bitişiğinde durarak bedenine yasladığında titreyerek göz kapaklarımı sıktım. Dokunuşu insanı kandıracak kadar baştan çıkarıcıydı.

Avucuna değebilecekmiş gibi canhıraş atan kalbimi yolundan şaşırtarak sakallı yanağını çenemin altından yukarı kaydırdı ve dudakları kulağımın dibinde aralandı. "Gitmeyi düşünmüyorsundur umarım." Nabzım, dokunduğu her yerdeydi. Çatlayacakmış gibi başım dönerken ellerimi kaburgalarıma takıp göğsüme yer açmak istiyordum. Bu oda çok havasızdı.

"Çek ellerini bedenimden." İnce bir hilal gibi yana devrik dudaklarından kısık ve alayvari bir gülme sesi çıktığında kaşlarım çatılmaktan yorulmuştu.

"Seni temin ederim ki nefret seremonine devam etmek için geri geleceksin." Avucumun içine ısınmış bir metal bıraktığında bakışlarım aşağı indi. "Şimdi git." Diye fısıldadı ve yanağımı tırmalayan sakallarını tüm bedeniyle benden çekti.

Elimde kalan kapı anahtarına bakıp kazağımı aldığım gibi hızlıca giydim ve ceplerimde olmayan telefonumu boş şişelerin olduğu masada durduğunu gördüm. Cesurun yaslı duran kalçasının biraz arkasında. Yüzüne kesinlikle bakmayarak masanın ondan uzak köşesine dolandım ve kıs kıs gülüşünü duysamda telefonu alıp orayı terkettim.

İlkine göre bu defa ki terkedişim hüsran doluydu.

...

Buharı tüten tavuk tepsisini fırından çekip masaya bıraktım ve sezar salatasına hardal sıkıp karıştırmaya başladım.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin