-Kalbimi Ağrıtma-

49.3K 2.1K 926
                                    


Bedene giren metalik kurşunun sarsıntısını geçiren bir kurban gibi kan dökülmeden önce hissettiğim yalnızca uyuşukluktu.

Ne zaman ki Cesur yere darbeler indiren adımlarını insanları iki yana savurarak üstüme doğrulttu, o an devreleri atan mantığımın eline tutundum.

Lakin biliyordum ki beni buradan hiçbir kul kurtaramazdı.

Mideme aniden bıçak gibi saplanan hastalıklı bir hisle yakasından tuttuğum Sıraçı geriye ittirdim. Kalabalıktaki coşkulu ses birden fişi çekilmiş teyp gibi kesildi. Alkışlar söndü ve ortada dönen olay anlaşılmaya başlandı. Sıraç dudağını silerek küstah bakışları altında yeniden bana yaklaşacağı sırada, "Böyle mi alıyorsun intikamını?" diye sordum, dehşetim sesime saçılmıştı.

"Öyle ya da böyle, aldım. Hadi ama sadece bir öpücük, çok daha fazlasını alacağım senden."

"Yazık." Diye mırıldandım elimin tersiyle dudaklarımı silerken.

"Kim neyi alıyor lan puşt!" Cesurun bağırışıyla oraya döndüğümde Sıraçın çenesindeki kemiği oynatan, korkunç yumruğun hedefi olmuştu.

Üstünde kadehlerin dolu olduğu masayla birlikte kırıkların içinde yere düştüğünde vücuduna giren camlarla bağırdı. Dehşete kapılan kalabalıktan çığlıklar kopup güvenlikler koşuşturmaya başladığında hayatımda hissedemeyeceğimi sandığım o duygusuzlukla boş bir ifadeyle manzarayı izledim.

Cesur onun karnına ard arda tekmeler savurup bir yandan güvenliklere karşı koyarken acımasızlık kanına işlemişti adeta.

Üstüne binip attığı yumrukların kan gölüne boğduğu surata baktım. Bilinci kapanıyordu. Karşı gelmeye çalıştı ama çok geçti. Pili bitmişti. Ama Cesur onu kainattan silmeye yemin etmişçesine yumruklarken hırs ve kinini bileyen öfkesinin zincirlerini koparmıştı adeta.

Ne yaptığını bilmez halde öldürmeye programlanmış bir robottan fazlası yoktu. Güvenlikler Cesur istemedikçe Sıraçı elinden alamamıştı.

Dakikalar içinde sesler, çığlıklar ve sonunda da insanlar mekanı yavaşça terk etti.

Sıraçın bilinci tamamen kapandı. Ve buna vesile olan Cesurun onun kafasını yere çarpıp bırakmasıydı. Üstünden öz iradesi ile kalktı ve nerede durduğumu aramadan bulup kanlı eliyle bileğimi sıkıca tuttuğu gibi gözlerime bir kez bakmadan nefes nefese beni peşinden sürükledi.

Arabası mekanın girişinde duruyordu ama pas geçip etrafından dolandı, büyük adımlarla yürümeye devam etti. Beni nereye götürüyor bilmiyordum ve şuan konuşmaktan dahi aklım çıkıyordu.

Bileğimi tutuşunda bile canımı yakma isteğini iliklerimde hissediyordum.

Öyle hızlı yürüyordu ki topuklular ayak bileklerimi burkuyor ve ağrı içinde inleye inleye kimi zaman duraksamama bile müsade vermeden çekiştiriyordu.

Cinnet geçiriyor gibiydi.

Çok sonra beni ittirerek bıraktı. Geldiğimiz yer karanlık olsa da kaldırıma dikilen iki sokak lambası ve kıyıya vuran hırçın dalgalar tanıdıktı, bir o kadar da kimsesiz bir yerdeydik. Etrafına bakıp beni yeniden tuttu ve sahile çekiştirdi. Gözlerim korkuyla genişlediğinde beni denize doğru götürdüğü için tarifsiz bir telaşa kapılmıştım. Ama sustum.

Sivri topuklarım kumun içine ilk adımımla birlikte battığında yürüyemediğimi anladı. Yüzüm yerine dönüp ayaklarıma baktı ve önümde eğilip ayağımı çekip kavradı. Ayakkabımı sertçe çıkarıp fırlattığında neye uğradığımı şaşırmıştım. Diğerine de aynısını tekrarlayıp beni kaldığı yerden çıplak ayak yürütmeye devam etti. Serin kum parmak uçlarımı kaşındırıyordu.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin