Güçsüzlüğüme içerleyen bir zihne sahiptim.
Kol altlarımdaki damarlar ağrıyla gerilirken, tüm bedenimi aslen kasıp kavuran bir öfkenin hakimiyetini çoktan ele geçirmiştim. Ama bir şeylerin üstesinden gelebilmek için öfke tek başına yeterli miydi? Hayır. Benim cılız bedenimin güce ihtiyacı vardı. Kıskıvrak yakaladığı bedenim kapı ile arasında sıkışıp kalmış küçük bir veleti andırıyordu. Veletlerin güçleri koca adamları alt edemezdi.
O yüzden kafamda bu kaçık adam için kurguladığım sahne bel altından vurmakla ilgiliydi. Boyumun yettiği yere kadarsa gücüm; seve seve kullanacaktım. Onu, diz kapağımla hadım edecektim. Haddini bildirecek, canının attığı hayalarını gururum gibi parçalayacaktım. Kim olursa olsundu, beni öpemezdi.
Bedenime dokunamaz, canımı yakamazdı. Şuan yaptığı gibi saçlarımı da koklayamazdı.
Ah, tüm bu olanlar çok saçmaydı.
Ben sokaktan geçen öylesine bir kız çocuğu olmalıydım onun için. Kolumdan tutup saçlarımı koklamakta neydi şimdi!
Aptal yılbaşı gecesinin bir yıla mâl olamayacağını bir anayasa gibi benimserken, yaşadıklarım tükürdüğümü iğrenç biçimde yalatmaya zorluyordu.Uzun bacaklarının ablukasında kalan bacaklarımdan tekini sinsice kaldırıp vurmak için savurdum. Fakat farketmesinin imkansız olduğunu düşündüğüm o kısacık anda Cesurun güçlü parmaklarının azizliğine uğradım. Havada yakaladığı diz kapağımın altından doladığı uzun parmaklarıyla etimi sıkıştırıp bundan zevk alırcasına beline sardığında, topuğum kalçasına dayanmıştı. Çıplak belimi bırakan eline sevinemeden kollarımı tekrar tutup kapıya bastırması benim için sancılı olmuştu.
Bacağımı bırakmadan gözlerimin içine cıklayarak baktı.
Boyum yetmediği içinse diğer ayağımın parmak uçlarında yükselip denge kurmaya çalışırken dudaklarım şok olmuş halde aralanmış ve Cesur zehir gibi bir gülüşle homurdanmıştı.
"Beni hiç şaşırtmıyorsun Lavinya."
Kasıklarımızın çarpışması ve bacağımı tutup eline hapsetmesi aklımı başımdan çalmadan önce şaşkınlıktan sıyrıldığım gibi kaşlarımı çattım. "Çek ellerini üzerimden!" Kavgaya hazır bir tekir kedisinin hırlamasına benziyordu çıkışım.
"Çekmiyorum, sıkıyorsa çektirt." Tek farkımız vardı. O bir dağ kedisiydi. Yabani, hırslı ve kendinden küçükler nasıl avlanır kimyasını çözmüş.
Geri adım atmam için baskı yapan acı kahvelerine boyun eğmeyip, sıkıca kavradığı bacağımda gücümü topladım ve var gücümle asıldım. Ama bunu yaptığım saniye pişman olmuştum. Zira kalçasına yaslı duran topuğumla onu da farkında olmadan kendime yaslamıştım.
Tüm vücut çıkıntılarını narin kumaşların altında hissettiğimde tenime yayılan tarifsiz utanç hemencecik yüzüme vurmuştu. Cesurun göz bebeklerinin büyüyüp genişlediğini ve meydan okuyan sırıtışını derin bir ifadeyle değiştirdiğini görmekse beni daha beter korkutmuştu.
"Etkileyici..." dedi usulca.
"Yanaklarından boynuna inen şu kızıllık, seksi ve günahkar." Sesinin koyuluğuna damarlarım bile gerilmişti. Başını yana eğip boynuma dikkat kesilirken bakışları taşlaşmıştı. Ne düşündüğünü anlayamıyor ama bana hissettirdiği utancı gözüne sokuyordum. "Lavinya ben acımasız bir adamım ve bu kızarıklığın nereye kadar gittiğini görmek için her şeyi yapabilirim."
Dişlerim dilime saplanmayı bıraktığında, ateşin içinde bekletilmiş kızgın bir demir gibiydim.
"Siktir git!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N B A K İ R E
أدب المراهقينDişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişmeye ikna etmek, sevişmekten daha keyifli olacak... "