AÇELYA...Sırf solukların ses çıkardığı bir yolculuk sonrası müstakil evlerin tek düze sıralandığı ara sokağa girdiğimizde çalışan klimanın oluşturduğu sıcak hava şuan benim için cehennem azabıyla yarışırdı.
Soğuk ter çıkarıyordum!
Garaj kapısı gibi bir yerden girdiğimizde iki yanda çalışan sensörlü lambalarla netçe evine geldiğimizi gördüm. Sergen motoru durdurdu ve ben etrafa adapte olmaya çalışırken önüme eğilip torpido kapağını indirdi. İçinden muhtemelen evin olan anahtarları alıp geri kapatırken kolunun bir kısmı çıplak bacağıma temas etti. Anında titreyip geri çekmek isterken Sergen anahtarları bacağımın iç kısmından eteğimin çizgisine dek değdirerek toparlandı ve ona sertçe çıkışmama güldü. "Hey! Neydi bu şimdi?" Sırtım kapıya dayanmıştı. "Gülüyorsun bir de!"
Omuz silkti. "Sakin ol, sadece anahtarları aldım." Elini kaldırıp masum bir tavırla anahtarları şıngırdattı.
"Onları bacağıma bilerek değdirdin."
Sırıtışı büyüdü ve gözlerinden şeytana pabucunu ters giydirtecek bir ışık geçti. "Hayır, ama bilerek olsaydı hoşuna gitmez miydi?"
Hakarete uğramış hissettim. "Terbiyesizlişme tabi ki gitmez."
Tekrardan omuz silkti. "Bu tutuculuğunla çok şey kaybediyorsun." Kapısını açıp aşağı indiğinde arkasından bakmama karşın, "İnmeyecek misin Açelya?" Dedi başını içeri eğip.
"Ben galiba... bilmiyorum. Belki de eve gitmeliydim."
"Hadi ama buraya kadar gelmişken vazgeçecek değilsin ya." Ilımlı ve nazik tuttuğu sesiyle dışarıya göz atıp devam etti. "Bu soğukta hele ki bu etekle." Bacaklarıma ilgiyle baktığında kıpırdandım. Yutkundu. "Donarsın, içerisinin sıcaklığına garanti verebilirim."
Gerginlikten normalin iki katı hızda çarpan kalbimle iç savaş vermem arabadan inip, Sergen'in arkasında bahçe kapısını geçmemle üç katına çıkmıştı. Neyse ki temiz ve serin hava kurtarıcım oldu.
Sergen arabayı tek bir tuşla kilitledi.
Başımı kaldırıp eve göz attım ve soğuktan dolayı ellerimle kollarımı sardım. Devasa boyutta olmasa da hatrı sayılır bir mimari yapısı olup dış cephenin siyahi boyası birazdan fazla ürkünçtü. Korku filmlerindeki ormanlık alanlara yapılmış kimsesiz evleri andırıyordu. Hani şu öleceğini bile bile eve giren ve her zaman ilk önce ölen aktörün korkusu vardı üstümde.
Tanrım, benim burada ne bok işim var!
Sergen sanki düşüncelerimi duymuş gibi kısa bir bakışla beni kontrol edip iki katlı evin çelik kapısına yaklaştığında içeriden geriye doğru tam zamanında açıldı. Benimse dudaklarım şaşkınlıktan aralanmıştı.
"Hosgeldiniz efendim." Beyaz mini elbiseli ve sanırsam Rus aksanına sahip sarı saçlı genç bir kadın karşımızda naif gülümsemesiyle bizi içeri davet ediyordu. Sergen elindeki anahtarla duraksama yaşadığında, kızın evde olmasını beklemediğini farketmiştim. "Sen neden hâlâ buradasın?" Diye sordu sertçe. "Bu gece izinlisin demiştim. Ben geri çağırana kadar?"
Tonunda imalı bir kızgınlık belirtisi yakaladıysam da pek bir anlam yükleyememiştim. Yine de bu kaba ses tonundan hoşlanmamıştım.
Kız mahçup hâlde gözlerini kırptı. "Ah, şey evet sevdiğiniz yemeklerden yapmıştım şimdi çıkacaktım efendim, izninizle..." Sergen yana çekilip tek laf etmeden kıza yolu gösterdiğinde bana hafif bir tebessümle selam verip bahçeden çıktı. Tuhaftır ki bu kıza karşın hiçbir art niyet oluşmamıştı içimde, sadece şaşkındım. Demek Sergen bey yanında Rus bir hizmetli çalıştırıyordu. Vay uyanık. "Gelmiyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N B A K İ R E
Teen FictionDişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişmeye ikna etmek, sevişmekten daha keyifli olacak... "