-Kıvılcım-

80.8K 2.6K 1.5K
                                    

Karşı cinse sevginizi pek çok yolla gösterebilirdiniz...

Sayamayacağım kadar çok yabancı dille  söyleyebilir ya da evinin önündeki yola dizdiğin bin tane mumla alev alev yanarken penceresine bakarak haykırabilirdiniz.

Sarılabilir, hatta alfabedeki tüm sözcükler yetersiz kalıyorsa onları bir köşeye süpürecek bir aşkla öpebilirdiniz. Ama Cesur denen bu kibirli adam, kızıl saçlı kadının beline dolanıp gözlerimin içine baka baka onu öptüğünde, amacının sevgisini göstermek olmadığı bariz bir şekilde meydandaydı.

Tek yaptığı içi boş bir gösteriydi.

Hepsi şovdu.

Elimdeki tepsiyi şaşkınlıktan donakalıp düşürmeseydim belki de öpüşme faslı iğreti biçimde uzun sürebilirdi. Fakat kızıl saçlı hoş kadın gürültü nedeniyle Cesurun kollarından çıkıp meraklı bakışlarıyla heskes gibi beni hedef almıştı bile.

Koluma biri dokunduğunda, kısa süreliğine sebep olduğum karmaşaya bir son verme zamanının geldiğini anlamıştım. Yaptığım sersemliğe sövecekken, yüzüme eğilen kumral saçlı bir adamla karşı karşıya kaldım.

Emreydi. "Lavin iyi misin, neyin var?"

Üzerimi bir hasar kontrolünden geçirirken beni kırıklardan uzaklaştırmıştı. "Ben-"

"Yüzün bembeyaz kesildi, gel otur hadi." Dışarıdan bembeyaz görünüyor olabilirdim ama içten içe duyduğum sinir, kırdığım bardakların ve bir sürü gözün odağı olmanın utancıyla tenimi harlıyordu. Neyse ki toparlanmam zor olmamıştı.

Emreye döndüm. "Bir an dalgınlığıma geldi sanırım, buraları temizlesem iyi olur... Sen arkadaşlarının yanına dön lütfen." Çekingen bir şekilde konuşurken ilgisi için ona gülümsedim ama bir yandan Cesura bakmamak için verdiğim savaş beni dirençsiz kılıyordu, bakmak isteyen yanımı dizginlemek kolay değildi.

Ve baktım, anında da pişman oldum. Kısılmış gözleri ortada toplanan çatık kaşlarının altında sertçe Emreyi süzüyordu. Kafasında bir şeyleri tartar gibi bir ifadeye sahipti.

Dudaklarımı ısırdım. Emre kaşlarını çattı ve alnının kırışıp iki çizgi oluşturmasını görürken, "Boşver şimdi." Dedi. Yanımda durduğunu farketmediğim Açelya da onu onaylayan mırıltılar çıkarıp omzumu okşadı ve beni itekledi. "Ben hallederim, onu dinle."

Açelyanın cümlesi kulağıma daha çok 'o masaya oturmaktansa yerleri silip süpürmeye razıyım' anlamına gelmiş olsa da bu Emrenin beni peşinde sürüklemesine yetmişti. Diğer masalar kendi işine bakarken, kızıl saçlı güzel kadının Cesurunkini andıran gözleriyle karşılaşmam yutkunmamla sonuçlanmıştı.

Emre yan taraftan bir sandalye kaptı ve çabucak oturmam için yardımcı oldu. Emre, ah. Gerçekten benimle neden böylesine çok ilgileniyordu ki? Gökçeyse nasıl buna kayıtsız kalabiliyordu, ben onun yerinde olmuş olsaydım çoktan köpürüyor olabileceğime emindim. İnsan sevdiğini uçan dişi sinekten bile kıskanmaz mıydı? Tuhaf bir ilişki anlayışına sahiptiler.

İkizler ellerimi tutup masum bakışlarıyla, iyi olup olmadığımı sorgularken ortadaki olayın masum bir tarafı olmadığını bilen bir tek bendim. Sergen üstten bakışlarla kıvırdığı burnuyla beni süzerken, Emre önüme bıraktığı büyük bardaktaki suyu içmemi söylüyordu.

Suyun etrafına dolanan parmaklarım bardağa saplanırken gözlerim yanlışlıkla Cesurun kolunun altına sinmiş kadına değdi. Suyu dudaklarıma akıttım ve bir yudumu yutkundum. O sırada önüme uzanan kan kırmızısı ojeleri olan, bakımlı bir ele elimin tersiyle vurma isteğim gözlerimin önünden kayıp gitti.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin