-O İlk An-

55.6K 2K 527
                                    

C E S U R C E R R A H O Ğ L U . .

{31.12.2018~ Yılbaşı gecesi}

Acı kahvesi gözler aynadaki yansımasından teğet geçerek yüksek karlı dağların eteklerinden kopup camında uğultu oluşturan kuru rüzgara kulak kesildi. Üç adımda vardığı pervaza yanaşıp iki parmağının tersini buğu tabakasının üstüne çektiğinde silik karşılığını camda görmüştü. Yapraklarını eteklerine döken çıplak ağaçlar bahçeyi çeviren ledlerle bir korku filme konu olabilirdi.

Kimsesiz bir ormanın içinde kurduğu düzen, sarmaşıkların çevirdiği evinin içinden bakıldığında tıpkı gözlerine benziyordu.

Bu arazide tek bir yırtıcı hayvan kendini açık etmez, yıllanmış ağaçların ardına pusu kurup savuracağı gaddar sillenin zamanını kollardı. Onları kendine benzetmeye bayılıyordu. Nitekim kendisi de doğaya gizlenen evinin içinden sessizce izleyip keşfetmeye yatkın avcı bir ruh taşıyordu.

Dudaklarını ıslatıp alayla büktü. Yırtıcıdan tek farkı; çiğ etten ziyade bakirelere düşkün olmak diye geçirdi içinden.

Ah! Pisliğin tekiydi... O ilk anın verdiği hazzı ikinci bir sefer kimsede bulamıyordu.

Yeniden buğu ören cama yüz çevirip aynanın karşısına dikildiğinde uzun kemikli parmakları yakalarını düzeltirken keskin kaşları çatık, kibirli burnunun ucu kalkıktı. Sivri uçlu kirpikleri, cansız bir mankeni andıran bakışları ve yüzünün tüm güzel hatları en can alıcı heykelin kusursuzluğuna bir lütuftu.

Tanrı onu ince ince işlemiş ve yeryüzüne indirmişti fakat kötülüğün tohumu en güzel yüzün bile içinde filizlenen bir arsızdı. Bu adamın kötülükle yıkanmış güzel yüzü sadece saf kadınlara reddedilemez görünüyordu. Bunu kullanmaktan ise asla bıkmayacaktı.

Geniş göğsünü saran lacivert gömlek geceyle bir ahenk oluştururken karnını saran oyuntulu kaslar düğmelerin ilikilerini zorluyordu. Köprücük kemiklerine denk düşene dek tek tek deliklere oturturken farketmemek imkansızdı. Aldığı her derin nefes, kalemle çizilmiş bedenin tatmin edici bir egoyla kasılışını gözler önüne seriyordu.

Ve bu güzelliğinin farkında olan ukala duruşu, adeta küçük dağları ben yarattım edasıyla kadınları büyülediğini çok iyi biliyordu. Mıknatıs gibi bir gücü vardı ve elini kimin üzerine atsa o kadın kendisiyle gelmeye mecbur hisseder oluyordu.

Sağlam bir vücut, dikkatiyle çivi gibi batan gözleri ve tatlı dil olmadan da yılanı deliğinden çıkarabilecek ağzı, en güçlü silahıydı...

Saçlarına parmaklarını sokup doğal bir hava katarken işe son imzasını atmış ve hazır olduğunu hissettiğinde küçük bir hareketle komodinin üzerine eğilip sıcak hava üfleyen klimayı kumandasıyla devre dışı bırakmıştı. Çıkmaya hazırdı ama yeni bir yıl için heyecanı tavan değildi, içten içe bu tarz şaşalı etkinlikler hoşuna gitmese bile avcı ruhunun doyumsuz iştahı için bedenini köle gibi kullanmayı seviyordu.

Böyle düşündüğü anlarda genelde aç bırakılmış diğer yanının emri altına çoktan girmiş oluyordu. Derin bir soluk çekti ve keyifsizce dilini dişlerinde çevirdi.

Taze bir kokuya ihtiyacı vardı.

Taze ve bakire...

O an odanın kapısı içeriye doğru açıldı.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin