AÇELYA...
"Senden nefret ediyorum." Kendi hıçkırığımda boğulurken, acıma aldırış etmeden kucakladı bedenimi."Senden nefret ediyorum duydun mu?"
"Evet. Listem kabarık."
Geçtiğimiz her köşeye tutunmaya çalışıyor ama başarısız girişimlerim yalnızca masa üstlerindeki birbirinden mutlu çerçeveleri devirmekle kalıyordu.
"Sergen, yapma. Dur..." Belimi kavrayan parmaklarına davrandım.
"Lütfen yapma. Ben sana ne yaptım ki!" Çaresizliğim katlandı. Canım, her adımda bedenimden eksiliyordu. "Dursana aşağılık herif!"
"Ağlamayı kes, şefkatim falan kabarmayacak." Bir psikopatın kanıyla şekillenen gözlerinin içine ölürcesine baksam da o tanıdığımı sandığım adam değildi.
Sadece çok iyi bir oyuncuydu. Uzattığı şekerin bedelini düşünmeden avlamıştı beni. Kanmıştım ona.
Üst kata sabit bir güçle sıkı sıkıya tuttuğu bedenimi kendimi yere atma çabalarıma tek bir bocalama göstermeden taşıdığında, önüne geldiğimiz odanın içine girmeden önce sadece gözlerini aşağı indirip ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerimi, iniltilerin kaçtığı ıslak dudaklarımı inceledi. Yalvarırcasına baktım. Kalın ve kıpkırmızı dudakları alayla kıvrılmıştı.
"Biliyor musun,"diye fısıldadı ciğerimi deşen bakışlarla. "Sevişirken kan dökmeye bayılırım. Babacığına geri dönemeyebilirsin..."
Ayağıyla kapıyı ittirip içeri girerken tüm malikanenin kolonlarını sarsacak dozda çığlık atmaya başladım.
Ama bir şeytanın kahkahası üstüme attığı toprakla sesimi soluğumu kesmişti...
Şu saatten sonra beni kimse bu cehennem azabından çekip alamazdı...
Ciğerim patlarcasına aldığım bir nefesle ellerimi sardığım şeye tüm gücümle tutunurken, göz kapaklarım dehşetvari bir panikle açıldı.
Boğazımı tırmalayan bir hisle odağını arayan gözlerim şatafatlı tavandaki büyük avizeye takılı kaldı. Işıklar açık değildi ve odayı aydınlatan ışık kaynağı tavanda kıpırdayan turuncu ateşin gölgeleriydi. Şömineden geldiğini düşündüğüm odun çıtırtılarıyla şakağımda biriken ecel terlerinin saç diplerime karışmasını hissediyordum. Uzuvlarım gece boyu azap içinde kıvranmışım gibi sancıyordu.
"Lanet olsun." Diye inledim elimi ağzımın üstüne kaparken. İnanamyordum. Bir kabustu. Ben iyiydim ve yalnızca uyumuştum.
Derin soluklar eşliğinde titreyen göz bebeklerimi tavanda çevirdim. Kıpırdayamadım birkaç saniye. Sadece korkunç bir kâbus görmüştüm işte.
Yattığım yerden ani bir hızla kalktığımda üstümdeki yumuşacık örgü battaniyeyi kenara savurdum ve çıplak ayaklarıma ardından da hemen yan tarafa düzgünce bırakılmış botlarıma baktım. Kabusunu gördüğüm ortamdan çok farklı bir evin içinde olduğumu belli eden küçük odaya ve şömineye bakarak anlamak mümkündü ama ben şuan Sergen'in evinde olduğum dışında başka bir halt bir bilmiyordum.
Sergen'in evinde tüm savunmasızlığımla nasıl uyuyabilmiştim!
Yukarı sıyrılan eteğimi çekiştirip ılık parkede ses etmeden yürürken peşimi bırakmayan kabusun görüntülerini silercesine yaşlarımı sertçe sildim ve ahşap kapıyı araladım. Küçük bir gıcırtı sesiyle nefesimi tutarken evin içinde çok yabancı hissetmiştim ve acilen su içmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N B A K İ R E
Teen FictionDişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişmeye ikna etmek, sevişmekten daha keyifli olacak... "