-Sınanmak-

59.3K 2.2K 922
                                    


AÇELYA...

"Hadi kütüphaneye uğrayıp şu proje için biraz araştırma kasalım. Geç saate kalmadan evlere dağılırız."

Okul sonrasıydı. Yanımda yürüyen Neşeye göz ucuyla bakıp başımı hafifçe salladım. Yıl sonu proje ödevi için eşleştiğim sınıftan selamlaştığım öylesine bir kızdı. Mecburen ona katılıp şehir merkezindeki kütüphaneye doğru yola çıktık.

Uzak olmadığı için birlikte kaldırımda yürüyorduk.

Fakat ben daha çok ayaklarım boşluğa basıyor gibi aklım bir karış havada adımlar atıyordum. Aklım hem Lavinde hem de Sergendeydi. Başım ise kalkmaktan aciz bir halde önümdeydi.

Lavini birkaç gündür başımda ve başında olan kargaşa nedeniyle ihmal etmiştim. Evlenmişti. Tanrı aşkına böyle bir delilik yapacak insan bendim, o değil!

Biraz da kızgın ve üzgün hissetmeden edemiyordum. Adeta yüzüne nefret kustuğu adamla kaderlerini birleştirmiş, yetmemiş ona kalbini açmıştı. Bu hiçte benim tanıdığım agresif dostuma benzemiyordu.

Lavinin hırçınlıklarını bastırabilecek birini hiç görmemiştim...

Ama Cerrahoğlu beni çokça düşündürüyordu.

Resmen o gözleri vahşi bir şeytanlıkla parlayan adamın avuçlarına kalbini bırakıp kendini mahvetmesi için fırsat sunmuştu.

Cesur, Lavini çiğ çiğ yiyecek olan o azgın aslandı.

Lavin kırılacaktı, hissediyordum.

Pençelerini arkadaşımın hassas damarlarına geçirmiş tüm arzusuyla ondan beslenen ve bölgesine hiçbir düşmanını sokmayacak kadar akıl çelici bir cazibeye sahipti az buçuk fikre sahip olduğum o Cesur.

Lavin, kapılmıştı.

Ama onun için ne yapabilirdim ki?

Derin bir nefes aldım. Benim henüz kendime bir faydam dokunmazken bir de başımda baş komutanlık yapan bir babam ve gün aşırı mesaj atan bir Sergen etkeni vardı.

Aklımın içi tabiri caizse bomboktu.

Hangi yolun oluruna bakmak istesem bir duvar gibi önüme engeller çıkıyordu. Sergen, beni değerli bir süs eşyasını kırdıktan sonraki pişmanlığı ile tamir etmek ister gibi öpmüş ve tenime yapıştırdığı kokusuyla beni dolabın en üst, en görkemli köşesinde onarılmaya bırakmıştı sanki. Üşümüş parmak uçlarım kuru dudaklarıma değdi, o anı yeniden yaşamış gibi hemen çekip tırnaklarımı avuçlarıma batırarak yumdum.

Sergen, hislerimi anlayıp sağlamca birbirimize kaynamamızı istiyordu.

Anlık hevesle aldığı naif bir çiçek gibi daha açmamış tomurcuklarımı yatıştıramadığı arzularıyla delicesine yolup, bir cam köşesinde beni kurumaya bırakmıştı ama sonra gelip toprağımı sulamıştı.

Ancak ben kurumuş hissediyordum.

Benim için ne yaparsa yapsın daha açmayan çiçeklerimi soldurduğu günü unutmayacaktım. Ne olursa olsun...

"Çok dalgınsın."

"Hım?" Kaldırım taşlarından gözlerimi alıp kaşları havada benden cevap bekleyen Neşeye başımı kaldırdım. Parmağıyla arkasını gösterdi. "Geldik?"

"Ha, şey evet." Verdiğim cevaba- aslında cevap olmayan cevaba, başını sallayıp önden ilerledi. Yüzümü buruşturdum. Tüm gün bu aptal düşünceler içinde kafamın içindeki zehirli hücreler gerçekliği çürütüp mezarlığa çevirmiş ve bu durumda hayatın akışından geride kalmıştım. Sürekli yetişmeye çalışırken ölüden farkım yoktu.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin