-Sevgilim-

90.2K 2.6K 806
                                    

Hayatta karşılaştığım tüm zorluklara karşın hep bir çözümüm olmuştu. Bir zırh gibi giyindiğim savunma mekanizmamla hep daha kötüleriyle başa çıkmayı öğrenmiştim.

Ama...

Böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştım.

Bir adam, öylece hayatıma çatkapı dalıvermişti. Bir gece uykusunun en tatlı saatlerinde gökten düşen bir meteor gibi, bir kabus gibi. Beni uykularımdan uyandırmış, korkutmuştu. Nasıl başa çıkılır öğreneceğim hiç bir yaşanmışlığım yoktu. Çaresi olmayan bir vebaya kapılmıştım sanki.

Benden istediği şeye boyun eğersem eğer benlik saygımı ebediyen kaybederdim. Ah, cidden kafayı yiyecektim. Hiç kendine ve bana bakıp burun kıvırmıyor muydu bu herif, o kim ben kim!

Bir cevap bekleyen katı ve köşeli hatlarını izledim.

Karamele çalan perçemlerinin, yay gibi kaşlarının üzerini örtüşünü, bronz tenine karşın soluk olmayan kıvrımlı dolgun dudaklarını ve çimenliği andıran bakır teli sakallarını... Ceketinin kumaşını zorlayan hatrı sayılır pazularını ve delinmiş bir kulağını. Küpe takıyor olmalıydı, serseriydi ama değil gibiydi de. O, bilmiyordum işte.

Güvenebileceğim bir aurası yoktu.

Gözü karaydı duruşundan bile rahatlıkla farkediliyordu, kibri kalkık geniş omuzlarından belliydi. İstediğini almaya alışmış, şımarık ve güçlüydü. Bir de adı Cesurdu, peki hakkında başka ne biliyordum? Pislik olması dışında. Düşüncelerimin duraksadığını hissettim.

Cevap, elbette ki sessizlikti.

Ciğerlerimin dibine çöken bir nefesi sertçe verdim.

"Bana alçakça yaptığın şantaja sayarsın,"dedim çatık kaşlarıma aykırı düşen sakin bir tonda. "Ne de olsa bir ceketin peşine düşecek kadar sefil sayılmazsın değil mi? "

Küstahlığından bir an olsun arındıramadığım bakışlarıma, akıl çelebilecek bir gülüşle karşılık vermesi gecikmedi.

Başını hafifçe sallayıp, "Akıllı olduğunu sanıyorsun. "Dedi ellerini ceplerinden çıkarmadan bir saniye öncesinde. Kemikli ve damarları bir ağacın köklerinin toprağın yüzüne vuran kökleri gibiydi. "Hırçın sokak kızı tavırlarıyla, çekilmezi oynuyorsun... "

Açık bir kitabı okur gibiydi yüzümün kıvrımlarında kıpırdayan göz bebekleri. Kabul, düşüncelerimin birazı bu yöndeydi ve bocalamama neden oluyordu.

Ardından dibime girdi ve eli çenemi kavrayıp beklemediğim bir naziklikle yüzüne kaldırdı. Gözlerimi bana dokunmaya cürret etmesinin siniriyle, kısık koyu harelerine dikerken dişlerimi sıkıp itmek istediğimde elimi yakalamıştı.

Çenemde ki parmakları sıkılaştı. Üzerime çöken bir kara bulut misâli kasvet oturmuştu yüreğime.

"Gerçek şu ki aptalsın, sen böyle yaptıkça benim seni daha çok isteyesim geleceğini düşünemiyorsun."

Sesinde vezirin satranç tahtasında bıraktığı o tok güç vardı. 'Ben bir hamle yapacağım ve sen piyonsun, kaybedeceksin' diyordu. Piyonlar kaybetmeye mahkumdur... Dudaklarının arasından adeta tecrübe akıyordu.

Sertçe yutkunduğumda parmağı çenemi okşadı ve dudaklarıma indirdi gözlerini. Öpecek gibi eğildi, nane aromasını andıran nefesiyle yıkandığımda panikle gerilememe neden olurken yavaşça fısıldamıştı. "Ve ne var biliyor musun küçük hanım, bundan sonra başına belayım. Hayırlı olsun."

...

Önünde dikildiğim penceremden dışarıdaki alacakaranlığın sis bulutu gibi dağılıp kış güneşinin göğe kıymık gibi batışını izlerken son iki günde çökmüş hissediyordum. Gözlerimdeki yanma katlanılmaz hâle gelmiş ve uykularım kaçmıştı.

S O N B A K İ R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin