Bir kaç gün - belki hafta yeni bölüm gelmeyecek...
Final haftasında olduğumdan giremeyeceğim.İyi okumalar:)
Hazan , gelmekte olan doktoru fark edince oturduğu yerden hızlıca kalktı ve bir kaç saattir Cihan'dan haber bekleyerek baktığı telefonunu cebine geri koydu. Adnan da aynı şekilde ayağa fırlarken gelmekte olan annesini ve babasını da doktorun arkasından gördü. Kıyamet şimdi kopacaktı.
"Doktor bey , durumu nasıl?" Hazan tedirgin bir şekilde doktorun yüzüne bakarken adamın oyalanmadan elindeki dosyaları incelemesini bekledi.
"Doktor gelinim nasıl?" Selçuk bey gür sesi ile Hazan'ın sorusunu yinelemişti. Sinirliydi çünkü böyle ciddi bir durum kendisine çok sonrasında haber edilmişti. Bütün çalışanlarını kovmayı bile düşünüyordu.
Ebru hanımın gözünden akan yaşları fark eden Hazan , annesine doğru bir kaç adım attı ve koluna girerek ayakta durmasına yardım etti."Hastanın durumu ve bebeğin sağlığı gayet iyi. Kurşunu çıkardık ama çok dikkatli bakılması lazım ve dinlenmesi şart. Bir kaç saat sonra görebilirsiniz. Hasta şu an müşahede altında." Doktor taktığı gözlüğünü çıkarıp elindeki dosyanında kapağını kapattıktan sonra etrafında dikilen insanları izledi.
"Aynı anda getirilen diğer kişinin yakınlarını tanıyorsanız eğer hastayı kurtaramadığımızı söyleyin lütfen." Doktor cümlesini bitirip hareket ederken Hazan annesinin feryadını duydu.
"Aman Allah'ım!" Ebru hanım Şule'nin öldüğünü bilmiyordu. Kadını sevmiyordu ama şu an acıyordu. Genç kadına üzülmüştü asla ölmesini istemezdi.
"Otur anne." Adnan araya girerek annesinin yanına ulaştı. Hazan koluna girdiği annesini oturtmaya çalışırken Adnan'ın da kendisine yardım etmesine içinden teşekkür etti.
"Beyefendimiz nerede?!"
Hazan , annesini oturturken babasının sorusu ve sinirli bakışları ile korktu. Bir yalan bulmalıydı ama ya Cihan , Kenan'ı getirmezse? Sonra ne diyecekti ailesine?
"Üstünü değiştirmeye gitti Cihan ile baba." Hazan , artık başka bir yalan yoluna girmişti. Bakışları en arkalarında duran Yusuf'a kaydı. Olumsuzca kendisine kafa sallayan Yusuf'a çaresizce bakmaktan başka bir şey yapamadı. Başka çaresi yoktu ki! Aynı şekilde Kenan ,kendisini nasıl koruduysa Hazan da ağabeyini öyle korumalıydı.
"Ah oğlum ah!" Ebru hanımın sessiz sesini Hazan çok iyi duymuştu. Ebru kızının her hareketini bilirdi ve şu an yalan söylediğini de çok iyi biliyordu. Akılsız oğlu yine saçmalamıştı ve Selçuk'un öğrenmesi hiç iyi olmazdı.
"Ara Cihan'ı çabuk olsunlar." Selçuk bey kızına kızgın bir şekilde bakarken Hazan cebinden telefonunu çıkardı. Hastane koridorunun sonuna doğru ilerlerken kulağına götürdüğü telefonu açması için dua ediyordu.
Bir kaç kere çalan telefonu gelmekte olan Cihan'ı görünce kapattı. Kenan neredeydi?
Adımlarını uzun atarak adamın yanına vardı."Gelmedi Hazan. Kafasına koymuş zarar veriyorum da veriyorum." Cihan bıkkın bir şekilde ellerini açarken Hazan adamın kızaran gözlerinden ağladığını fark etti. Kenan gerçekten de çok berbat bir durumda olmalıydı.
"Eylül ve yeğenim iyi onları bir kaç saat sonra görebileceğiz ama babam burada ve ben ona Kenan'ın üstünü değiştirmeye gittiğini söyledim seninle birlikte." Hazan sıkıntıyla elini alnına götürdü. Ne yapacaktı şimdi? Nasıl bir yalanın içine girmişti ve nasıl çıkacaktı?
"34 SLG 86** Aracınızı yanlış yere park edilmiştir."
Hazan yapılan anons ile kaşlarını çattı. Babasının arabasını söylüyorlardı. Henüz ne olduğunu anlayamamışken koluna dokunan el ile arkasına döndü. Yusuf bir sağını bir de solunu kontrol ettikten sonra kendisine odaklandı.