"Ölümünden sonra tam on beş yıl bu mezar, üzerini ot bürümüş bir tümsekten ibaret kaldı. Şimdi başucunda gri mermerden bir taş yükseliyor. Taşın üzerinde Helen'in adı yazılı, bir de Resurgam sözcüğü."
Kitabımı yavaşça kapattığımda erken bir saat olmasına rağmen gökyüzünün kararmaya başladığını fark ettim. Gri bulutlar bütün düzlüğü doldurmaya başlarken yağmurun yağacağını haber veren hafif bir rüzgâr da peşinden esmeye başlamıştı.
Saçlarım esintiyle beraber dalgalandığında bileğimde toka olup olmadığına baktım ama yoktu; rüzgârı sevmezdim, karmaşıklık yaratıyordu.
Oturduğum taşın üzerinde rahatsız bir biçimde kıpırdandım. Yerimden kalkmak da istemiyordum, dönemin en iyi kitaplarından birini okuyarak günü geçirmek evde olmaktan çok daha iyiydi fakat dışarıda duracağım her saniye bana hasta olmam için adeta birer davetiye olacaktı.
Ayağa kalkarken çiselemeye başlayan yağmur yüzünden kitabımı pelerinimin altına soktum, aynı anda elbisemin uç kısımları gözüme çarptı; her zamanki gibi kirlenmişti, yağmura iyice yakalanırsam çamur bile olabilirdi. Bu nedenle hızla kalktım ve kayalardan dikkatli bir biçimde indim.
Kayalıklar çıkılması zor olmadığı halde kimsenin uğramadığı bir yerdi. Düzlüğe göre hafif yüksekte kalıyordu ve göz alıcı bir manzarası vardı. Kimsenin uğramaması da aslında işime geliyordu çünkü tamamen bana özel bir alan haline gelmişti. Burada çok rahattım ve bu yüzden ayrılması da zordu.
Dönüş yolum belirli bir sıra ile yan yana dizilmiş kayaların yanı sıra, sarının bir çok tonunu barındıran çalılar ve yerleşme yerine yaklaştıkça ağaçların gölgelediği İngiltere'de sıradan bir köydü. Köylülerin çoğu tarım işiyle uğraşıyordu. Evin erkekleri genel olarak başka köylerde çalışırken kadınlar ev işlerinde sorumluydular.
Evim kayalıklara yürüme mesafesiyle hızlı adımlarla on beş ya da yirmi dakika, eğer yavaş yürüyorsam yaklaşık yarım saate gidebileceğim bir yerdeydi. İngiltere'deki çoğu köyler gibi bir kaç ev aynı çevreye toplanmış, bunun yanında bir kilisemiz, bazı temel eğitimlerin verilebileceği bir de okul vardı fakat yüksek öğrenim için yaklaşık bir saatlik uzaklıkta olan başka bir şehre gidilmesi gerekiyordu. Daha doğrusu Lavender Hills dediğimiz, ağırlıklı olarak varlıklı ailelerin yaşadığı büyük bir şehre. Orada nüfus fazlaydı, bu yüzden ihtiyacımız olan çoğu şeye de orada ulaşmamız mümkündü.
Köydeki diğer kızlar gibi mürebbiyemiz olmamıştı, ayrıca evimizde çalışan bir hizmetçimiz de yoktu. Evimizin bahçe, mutfak gibi işleriyle ilgilenen annem ve Lavender Hills'de bir ailenin yanında yardımcı olarak çalışan babam bizler için elinden geleni yapıyordu. Kız kardeşlerim Georgiana ve Yolanda evde anneme yardım ediyordu. Ailem çoğu İngiliz ailesi gibi değildi, bunu açıkça belirtmeliyim. Hatta bazen İngiliz olduğumuzdan da şüphe ediyordum. Sebebi ise ailemizde bazı kurallar vardı, babam bu kurallara önem verirdi ve bazen bu kurallar aile içinde tartışmalara neden olabiliyordu. Onlara en çok boyun eğen ben ve Yolanda bu kuralların bizi ne kadar yıprattığından çok aile içindeki mutluluğumuzu ön plana alıyorduk. Georgiana aramızda sesini çıkarabilen tek kişiydi. Kendi başına buyrukluğu zamanında kötü olayları beraberinde getirmişti, eskiden her zaman bir gerginlik ve karmaşa evimizde olurdu. Bu, kitapları yeni keşfettiğim zamanlardı.
İkisi de köydeki her kız gibi temel eğitimleri almışlar fakat geliştirmek için Lavender Hills'e gitmemişlerdi. Fransızca pek bilmezlerdi, öğrenme niyetlerinin de olduğunu sanmıyordum. Buna ek olarak aklımızı dağıtmak için de hepimizin kendi ilgi alanları vardı. Kız kardeşlerim resim yapmaktan ve en değerli eserleri piyanoda çalmaktan hoşlanmazlardı. Eve gelen misafirlerin isteği üzere çalınan eserler onların elinden birkaç ayda bir duyuluyordu. Galiba onlarla aramdaki en büyük farkım buydu; resim yaparken renklerin için kaybolmaktan, yeni renkler keşfetmekten, kara kalemin çizebilmek için uygun olduğu her nesneyi çizmekten ve piyano çalarken kırlarda koşuyormuşum hissinden vazgeçemez olmuştum. Ayrıca oturup tüm gün kitap okuyabilirdim. Dönemin popüler yazarlarını okumak ki çıkan yeni kitaplarını bulmak her ne kadar zor olsa da en sevdiğim şeydi. İşim olmadığı zamanlar ikinci bir yuvam olan kayalıklarda olur, artık ezberlediğim satırların tekrar tekrar içinde kaybolurdum. Benim en büyük özgürlüğüm buydu, kendi içime kapanık oluşum bazen garip karşılansa da ben de ailem de alışmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...