0) Beceriksiz bir intihar

4.7K 238 117
                                    


Pistin etrafında konumlanmış yüzlerce insanın çığlıkları kulağıma dolmaya başladığında artık her şey için çok geçti. Ne vardı bilmiyorum ama zihnim sanki tehlike haberi almışçasına kapanmıştı. Her zaman beni oyalayan düşüncelerim yok olmuş; yıllardır pistlerin efendisi olarak anılan beni Bay Gamzeli'ye çeviren ezeli düşmanımla baş başa bırakmıştı. Ona neden düşman muamelesi yaptığım konusuna bir açıklık getirmek gerekirse bunu yapamam çünkü bunun nedeni bende de tam olarak yer etmiyor.

"Korktun mu Gamzeli?" sesi kaskın ardından boğuk geliyordu ama ben hissedebiliyordum gerisindeki güveni.

Peki, bana ne olmuştu? Asla susturamadığım kalabalık pür dikkat yanımdaki adamı izliyordu. Tam şu anda zihnimde yere tüy düşse duyulur, yaptığı yankı çıldırmama neden olurdu. İlk defa onları konuşturmaya çalışmıştım o gece. Yirmi küsür yıllık hayatımda ilk defa içlerinden birini kolundan tutup epey gürültülü bir şekilde sohbet etmeye çalışmıştım ama yine deli olmuştum onların gözünde.

"Belki."

Şaşırmıştı ona karşılık vermeme. Benden cevap beklemediği çok açıktı ki bunun nedenini de çok iyi biliyordum. Sesimi ilk defa işittiğinden olsa gerekti çünkü ona asla cevap vermez, onunla asla konuşmazdım.

O geceye kadar piste çıktığımız her yarışta davetkâr dudakları hiç kapalı durmaz mutlaka kışkırtacak sözler dökülürdü yine davetkâr sesinden. Bazen edepsiz de konuşurdu. Neden bilmem böyle zamanlarda hızlanırdı kalbim. Hoş onu anlamak beynimi anlamaktan da zor ya.

"Ama senden değil." Bir elimi avuçlarımın arasında duran kasktan çekip hâlâ açıkta olan şakaklarıma dokundum. "Deliliğimden korkuyorum en çok."

Öyle de oldu. Yarış başlar başlamaz delirdim. Bütün çabam yok olmuş bir boşluğun içine savrulmuştu. İçinde olduğum arabanın etrafında uğuldayan rüzgârın sesini duyabiliyor ama aldırmadan daha da hızlanıyordum. Baekhyun'dan epey önde başlamıştım fakat onun yeteneklerini de hafife alamazdım.

O an onun yeteneklerini hafife almamıştım fakat kendi beynimi fazlasıyla hafife almış olmalıydım çünkü aniden bir ses yankılandı zihnimin puslu duvarlarında.

"Gelme, Chanyeol ne olursun gelme git."

Bu ses az önce beni kışkırtmaya çalışan sese öyle çok benziyordu ki bir an beni geçtiğini düşünüp etrafıma bakındığımda hala ondan oldukça önde olduğumu fark etmiştim.

"Beni böyle görmeni istemiyorum,"

Sesin ardından bir görüntü belirmişti gözlerimin ardında. Bir oğlan duvara yaslanmış oturuyordu. Kana bulanmış beyaz bir gömlek giyiyor yaralı yüzünü yine yaralı elleriyle kapatmaya çalışıyordu. O anda içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Yüreğim sızlamış, nefesim bir anda kesilmişti. "Lütfen gelme."

Başımı iki yana sallamamla birlikte giderek artan hızımın etkisiyle arabanın kontrolünü kaybettim ve savruldum. Arabayla birlikte tahmin edemeyeceğim kadar uzağa sürüklendim. Dünyam karanlığa gömülmeden önce tek bir söz asılı kaldı zihnimde, sağır olmaya hazır kulaklarımda, sızlayan yüreğimde:

"Bul beni Park Chanyeol, ne olursa olsun bul beni."





Eveeeeeet yeni bir Chanbaek yeni bir macera ve burada çenesi düşüp uzuuun uzun konuşmayı özleyen bir adet nepçi ile geri döndüük.
Dördü Yirmi Geçe, Culaccino gibi beni sarıp sarmalamaktan çok kendimle buluştuğum bir hikaye oldu. Özellikle Chanyeol...
Umarım bu Chanbaek'i de çok sever bizi çokça desteklersiniz.
Beni arayacak olursanız tam burada cümlenin sonunda olacağım.
Chanbaek ile kal sayın okur...

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin