Bilseydim apartmandan iki kupayla çıkacağını hiç kaldırmazdım başımı gökyüzüne doğru, bana gelişini izlerdim.
"Hava soğuk, ısınırsın."
"Teşekkür ederim." Birkaç küçük kesiğin süslediği parmaklarının arasından kupayı alırken burnuma dolan kahve kokusu beni kendime getirir sanmıştım fakat pek de beklediğim gibi gitmiyor işler. Zaten şu zamana kadar hayat bir kere olsun benim yanımda olmadı ki şimdi işler değişsin.
Kupa dudaklarımla buluşurken tereddüt dolu bakışlarının ardından başını eğiyorsun hafifçe. Bu bir onaylama mı emin değilim fakat sönmek üzere olan yıldızın kıkırtısı bölüyor huzurumu. Başımı kaldırıp "NE VAR?!" diye bağırmak istiyorum ama gözlerimi senden ayıramıyorum. Yok olursun diye kokuyorum, şu sıralar göz temasını kestiğim herkes duman gibi gökyüzüne karışıyor kim bilir sende zihnimin benimle dalga geçmek için çabaladığı bir oyunsan? Hâlâ araladığın perdenin arkasından bana bakıyorsan ve ben hayali bir kupadan hayali bir kahve içiyorsam?
"Nasılsın?" Merak ediyor musun sahiden yoksa laf olsun diye mi soruyorsun? İki gecedir kapından ayrılmayan bu herif soruna nasıl bir cevap verse inanırsın Baekhyun? İyiyim desem akıl sağlığımdan şüphe edermişsin gibime geliyor. Sırf bu yüzden biraz da sana yalan söylemek istemediğimden artık alışkanlık haline getirdiğim hareketi senin karşında da yapıyorum.
Omuz silkiyorum. Gerçi sen pek bilmezsin bunu sık kullandığımı. İlginç bir şekilde bilmeni istediğimi fark ediyorum ve bu beni ürkütüyor.
"Bilmiyorum, nasılım." Bakışların oturduğun apartmanın karanlık pencerelerinden sekip bana çarptığında seni taklit ederek karşıyı izlemeye başlıyorum. "Sen nasılsın?"
"Yorgunum." Sesindeki o tını sana bakmama yetiyor ve bir anlığına gözlerini hapsediyorum gözlerime. Bencilliğimin bu denli büyük olması sahiden şaşırtmalı mı beni emin değilim. Ben bir kavga yüzünden bitkin bir halde dolaşıyorum sonu hep sana çıkan sokaklarda peki ya sen, sen neden böylesine yorgunsun?
"Neden?" Böyle pat diye sormaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Ben sohbet etmeyi bilmem. Benim kelimelerim yine hep kendime döner. Sorduğum sorulara alacağım karşılığı yine ben veririm. Her şey bellidir, bir düzen ve rutin içinde kaybolup gideriz. Senin aksine.
"Uyuyamıyorum pek.." diyorsun omuzlarını silkerek bu bir gönderme mi yoksa sen de mi sık kullanırsın bu hareketi bilmiyorum ama artık ilginç gelmeyen bir şekilde öğrenmek istiyorum.
"Hep mi?"
"Hep."
Sessizlik çöküyor birkaç kere kahvelerimizi aynı anda yudumluyoruz.
"Pistlere veda etmişsin diye duydum."
Sessizliği bozan zihnim değil de başkası olunca hayat daha çekilir oluyormuş.
"Sayende kendime ölmek için başka yollar bulmam gerek." Yan gülüşümle sana döndüğümde gözlerinin gamzemde dolaşması bana garip bir tatmin duygusu yaşatmıştı.
Sana yenilmek sorun değildi. Sana karşı kaybettiklerim sorundu.
"Tuhaf."
"Nedir tuhaf olan?"
"Burada olman."
Derin bir nefes, ılımış kahvenin son yudumu, karanlık pencerelere değen son bakışlarım ve gideceğimi anlamış kalabalığın tatlı uykusundan uyanışı aynı anda gerçekleşmiş ve ben elimdeki boş kahve kupasını sana geri vermeden isyan eden hücrelerime direnerek aydınlanan havaya eşlik ederek yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dördü Yirmi Geçe // Chanbaek
Fanfiction"Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa ben koca bir hayat sığdırdım. Beni sevmemene rağmen isyan edip kaçmak, sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak, ruhumun en büyük yanılgısıydı. Hayat bana en acımasız yüzünü sevgini inkâr ettiğim zamanlar gö...