28) Sen unut beni, düşüyorum hayatın ellerinden

719 108 9
                                    



Günler geçiyor. Ben kendimle büyük bir savaş içindeyim. Rüyalarım şiddetlenmeye başladı şu an seninle konuşuyor olmam bile hiçbir şeyi yatıştırmıyor çakıl taşı. Kendimi kendi deliliğime yine kendim sürüklüyorum. Yaptığım hataların en başında kaçmak vardı sanırım. Sonra da Baekhyun'a sürüklenmek.

Evet, direniyorum. Beraber geçirdiğimiz hafta sonundan bu yana direniyorum sana gelmeye. Sahildeki evden giderken bakmadın yüzüme, sakın gelme diye fısıltın ulaştı kulaklarıma ve sen bir kez daha gerinde bıraktın beni.

Sevmek ne demek? Mesela şu anda ayakkabımın ucunda duran çakıl taşı cevap ver bana sevmek ne demek? Yüzüme çarpan arsız rüzgâr konuş benimle kaçma öylece sen bilir misin ağlamak ne demek? Parmaklarımın ucunda hissettiğim, sevgisiz ellerin dokunduğu, duygudan yoksun kalplerin uyuya kaldığı, çaresiz bir adamın gözyaşlarını döktüğü eski bank sen bilir gibisin unutulmak ne demek. Sen hisseder gibisin kalbimin acısını, günlerce adım atmasam siler misin beni bu dünyadan.

Sen yapamazsın belki ama herhangi bir tefeciden bulabileceğim soğuk metal bu haddinden fazla düşünen beynimi dağıtabilir mesela. Ünlü bir beyin cerrahının toparlayamayacağı kadar büyük çaplı bir zarar vermeliyim kendisine. Düşünsene bir onardıklarını, deliliğim yetmiyormuş gibi yamalı bir beyinle yaşamak zorunda kaldığımı. Bu metal parçasını elimde tuttuğum düşüncesinden bile daha çok ürpertiyor beni.

Daha fazlasını kaldırabileceğini sanmıyorum çünkü. Zihnim böyle hastalıklı bir şekilde benimle kavgalara girişirken, ben onun hızına yetişemeyip dizlerimi yaralarken artık akacak kan kalmayan bedenim bitap düşerken nasıl mümkün olabilir yaşamam, bir de beynimi tamir ettiklerini düşünüyorum.

Bu bir an vazgeçmeyi düşünmeme neden olmuyor değil fakat bunu çabucak atmalıyım kafamdan yahut titrerse parmağım tetiğin üstünde. İntihara kalkışacaksam bu bir girişimden çok daha fazlası olmalıydı. Hayır, hiçbir tereddüt olmamalı. Geri dönüş için umudum kalmamalı ki gitmek kolay olsun.

Son noktamı koyabileyim öyle ki bu beni hep heyecanlandırmıştır. Hep yarım yamalak olan hayatım; devrik cümlelerin hüküm sürdüğü, asla doğru yerde durmayan virgüller ile donatılmış. Bu işe yaramaz yazım hatalarıyla dolu hayatımda ilk defa doğru yerde noktası olacaktı.

Düşününce bu da biraz bitmiş gibi görünmüyor aslında nokta koyacaktım evet, kararlıydım ama peki ya yarım kalmış bir cümleye düşerse?

Buraya adımlarken kendime sunduğum nedenlerin hepsini yine kendim yok ediyordum. Dağıtmayı nefes almaktan daha çok istediğim beynim durmaksızın çalışıyor, sınırlarını zorluyor ve bu da başıma şiddetli bir ağrı olarak geri dönüyordu.

Her şeyin bir sonu var evet, elbet cümlem yarım kalmazdı fakat sonu olan her şeyin bir başı da olmaz mıydı? Benim başlangıcım neredeydi? İlk cümlem, ilk büyük harfim neredeydi de ben hayatımı böyle ortadan ve düzensizce yazmaya devam ediyorum ya da bitirmek için çabalıyorum demeliyim emin değilim.

Şu sıralar birçok şey büyük bir belirsizlik içinde süzülüyor zihnimde. Yoğun bir sis bulutunun ardında yanıp sönen led ışıkları almaya çalışıyor gözlerimi ama buna bile halim yok kapatıveriyorum, göz kapaklarımı.

Vazgeçmek üzereyim? Şiddetli bir kahkaha kopuyor dudaklarımdan. Duydun mu rüzgâr? Vazgeçecekmişim. Tahminlerinin vasatlığı hakkında bir konuşma yapmamı ister misin sevgili bank? Belki bir kürsü bile bulabilirim zihnimin bir köşesinde. Eminim bir tane vardır oralarda bir yerde. Hatırlıyorum, liseden birincilikle mezun olurken çivi çaktığım kütüğün hemen yanında boyumdan dolayı küçük kalmış aynı senin renklerinde bir kürsü vardı. İster misin bulup geleyim?

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin