Sence de fazla garip değil mi kupa? Sırf seninle bir arabayı takas etmesi hem de yine sahibinin ta kendisiyle yaptığım bir yarış sırasında geçirdiğim bir kaza nedeniyle hastane ve sanayi masraflarımı ödemek için sattığım arabamı bana geri verip seni istemesi ne kadar mantıklı? Ya da yalnızca etrafımdaki insanların aksine ölmemi istiyor.
Bu bulabildiklerim arasında en mantıklı olan açıklama.
Ne? Sahibin öyle bir insan değil mi? İstersen tartışalım ne dersin? Bu iddiamı destekleyecek birçok neden sürebilirim ortaya. Mesela en basitinden beni ölmek için başka yollar aramaktan kurtarmaktan bahsediyordu. Bu bir metaforsa şayet sen nasıl o kadar değerli olabilirsin aklım almıyor.
Bu anlaşmanın neresinden tutarsam tutayım elimde kalıyor. Benimle oynuyorsunuz. Zihnim yetmezmiş gibi bir de siz çıktınız başıma. Öyle ki engel olamıyorum. Sahibinin ruhuma işlemesine engel olamıyorum. Felaketim olacağını bile bile ona sürükleniyorum sonra da beni kurtarması için onun varlığından çare dileniyorum.
Kendi yarattığım cehennemin içinde yok olup gitmekten korkuyor onun cehennemine atlıyorum.
Mantık arayacağın son kişiyken ben, gelmiş mantık neresinde bu sözlerinin diyorsun bana.
Derin bir nefes alıp yıkayıp kuruladığım kupayı elimde çevirmeye başladım. Sabahki olaydan sonra Jongin'i sakinleştirip okula göndermiş kendimde sakinleşebilmek için sabah kahveme sigaramla eşlik etmiştim. Bunun üzerine siyah koltuğum bana biraz kızmıştı. Ona bu hakkı ne ara verdim bilmiyorum sevdiğimden herhalde kızmasına bile ses çıkaramıyorum.
Daha kötü günlerimiz de oldu siyah koltuğum, üzülme.
Arabam sanki o kaza hiç olmamışçasına beni aşağıda bekliyor bense burada durmuş tezgâhıma yaslanmış bir kupayla bir koltuğumla sohbet ediyor bir kez daha deliliğime laf getirtmiyordum.
"Bir nedeni olm-"
Kupanın altındaki silik küçük yazı dikkatimi çekmişti.
"King of Changsha"
Aynı anda telefonum çalmaya başladığında kupayı yere düşmekten son anda kurtarmıştım. Bu isim bana fazla tanıdık geliyordu fakat bir türlü hatırlayamıyordum. Kendimi zorlamam hiçbir işe yaramıyor, çalmaya devam eden telefon odaklanmamı engelliyordu. Muhtemelen şu an beni izleyen birisi olsaydı kupayı bakışlarımla delmeye çalıştığımı filan düşünürdü. Kim bilir belki de bir yandan bunu istiyorumdur.
"Efendim?" kimin aradığına bakmadan aceleyle cevapladım.
"Annemleri hâlâ aramamışsın salak herif, neredeyse iki ay geçti kazanın üstünden."
Derin bir nefes aldım. "Jongdae, biliy-"
"Sus! Artık onlarla konuşmuyorum palavraları bana sökmez. Koca herifsin. Yarın akşam yemeğe gidiyoruz, itiraz edeyim deme şimdi o kıç kadar evine gelir boyuna posuna bakmadan pataklarım seni."
Sesimi bile çıkaramamıştım.
"Büyükbabam da olacak mı?"
"Herhalde salak herif."
İç çektim.
"Sence şimdi annemi arasam yemeği iptal etmez mi?"
"Eh, sana ilk dediğimde aramış olsaydın bunlar yaşanmazdı. Şimdi bütün bir gece boyunca büyükbabamın o aptal hikâyesini dinlemek zorundayız. Senin yüzünden çektiğim çileye bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dördü Yirmi Geçe // Chanbaek
Hayran Kurgu"Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa ben koca bir hayat sığdırdım. Beni sevmemene rağmen isyan edip kaçmak, sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak, ruhumun en büyük yanılgısıydı. Hayat bana en acımasız yüzünü sevgini inkâr ettiğim zamanlar gö...