Baekhyun endişeli bir şekilde karşımda duruyordu. Kapıyı açtığımda yüzündeki korkmuş ifade yerini biraz rahatlamaya bırakmış ellerini dizlerinin üzerine koyup hızlı attığına emin olduğum kalbini ve nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Kolundan tutup doğrulmasını sağladım, hafif aralık dudaklarından sık nefesler alıp veriyordu. Saçlarının arasından yüzüne doğru birkaç damla ter süzülmeye başlamıştı. Elimin altında kaybolup giden kolundan içeriye doğru çektim halsiz bedenini.
Sanırım buraya kadar koşmuştu. Üzerinde eşofmanları vardı ve onu bu halde kapıma sürükleyen neydi merak ediyordum. Neden kapımda nefes nefesesin, sevdiğim?
Tamamen içeriye girdiğinde kolunu bırakmadan kapıyı ardımızdan kapattım ve ona rahat koltuğuma kadar eşlik ettim. Oturduğunda başını kaldırıp bana baktı bense karşısına küçük masaya oturdum.
Dar alanda dizlerimiz birbirine değiyordu. Bu durumdan şikâyetçi değildim Baekhyun ise memnun olmasa bile bunu dile getirebilecek bir halde değildi.
Hayır, fırsatçı filan değilim ben koltuğum sadece ona çekiliyorum.
"Baekhyun?"
Derin nefeslerinin arasında yutkunurken bir kez daha yakaladı gözleri gözlerimi ama o kadar yolu koşmuş olmanın verdiği yorgunluk çökmüştü sanırım üzerine. Bir de gecenin bu saatinde kapıma dayanmasının küçük bir mahcuplukla gelip çattığını görüyordum gözlerine ama sorun değildi. Bu benim her gece ona yaptığım bir şeydi.
Onun böylesine bana gelmesini yadırgayamıyordum. Sanki o hep buraya bu küçük eve aitmiş gibi geliyordu.
"Ben..." etrafa bakındı. Her ne yaşadıysa olayın şokunu henüz atlatamamış görünüşe göre ve ben onu sakinleştirmek için hiçbir şey yapamıyordum. "Bir rüya gördüm."
Bakışları titreyerek geldiğinden beri üzerinden hiç sekmeyen bakışlarımı buldu. Her hareketini izliyor, evime attığı ilk adımdan itibaren bu anı zihnime kazıyordum. Birbirine dokunan parmakları, titreyen dizleri, endişeli ama bir o kadar rahatlamış meraklı bakışları.
Baekhyun her yerdeydi. Evimde, zihnimde, ruhumda... Her yerde.
"Anlatmak ister misin?" Onu incitmeden konuşmaya çalışıyordum çünkü şu an dokunsam, dokunduğum yerden kan akmaya başlayacakmış gibi narin bir şekilde büyük koltuğumun ucunda oturuyordu.
Başını iki yana salladı. "Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Ben..." derin bir nefes eşliğinde devam etmeye çalıştı "Ben, bu, nasıl anlatırım bilmiyorum."
Bakışları parmaklarında geziyor, parmakları kucağında birbirleri üzerine çıkmak için kavgaya girişmiş gibi hareket ediyordu. Onu korkutmamaya çalışarak usulca oturduğum masadan kalktım. Yanından geçerken eli bileğimi yakaladı.
"Gitme."
Elini tutup kucağına bıraktım. "Hemen geliyorum, sakinleşmeye çalış. Her ne gördüysen ben yanındayım Baekhyun. Burada güvendesin." Benim yanımda... Kollarım da bir diğer güvencen olabilir aslında istersen tabii.
Odama geçip birkaç gündür her geceme misafir olan defteri ve kalemi aldım, Baekhyun'un yanına döndüm. Karalanmış sayfaların arasında temiz bir tane bulup kucağına bıraktım ve bekledim.
Parmakları titreyerek kalemin etrafını sardı ve Baekhyun benim bu geceki yansımam gibi gözyaşlarını silmeye bile tenezzül etmeden gördüklerini yazmaya başladı.
Yazdıklarını okumadım. Belki okumamı hiç istemeyecekti ve sakinleşince kendisi anlatacaktı. Onu orada bırakıp tekrar odama geçtim ve babamın özel misafirler için ayırdığı şarabı getirip masaya bıraktım. Sonuçta Baekhyun benim en özel misafirimdi ve bu şarabın kesinlikle tek muhatabı o olmalıydı. Mutfaktan iki bardakla döndüğümde Baekhyun yazmayı bitirmiş biraz daha düzenli nefes alıp veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dördü Yirmi Geçe // Chanbaek
Fanfiction"Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa ben koca bir hayat sığdırdım. Beni sevmemene rağmen isyan edip kaçmak, sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak, ruhumun en büyük yanılgısıydı. Hayat bana en acımasız yüzünü sevgini inkâr ettiğim zamanlar gö...