13) Uyumak istemiyorum bu gece

750 112 36
                                    





Vakitsizce çıktın geldi bana. Nasıl söylenir bilmiyorum ruhumu böylesine çırpınırken durultan, sesiyle acılarımı okşayan bu adam nasıl anlatılır bilmiyorum. Bayan Buzdolabı süsü haklıydı. Âşık olmuştum öyle yersizce, düşmanım olarak anılana. Fakat ben hiç o sözü konduramazdım ki ona. Neden düşman dediğimi bile açıklayamadığım bir adamdı o benim için. Edepsiz sözleri, hırçın bakışları ve çarpık gülüşüyle bir anda hayatıma girmiş ardından zihnime işlemiş sonra da kalbimi ele geçirmişti.

Kabullenmek zor değildi de benim için zihnimdeki kalabalığa bunu nasıl izah ederim bilmiyordum. Çünkü bugün ayrıldığımız da ben onu eve bıraktığımda eğer uyumak için eve yetişemezsem kalabalığım uyanacaktı ve bana oldukça kızgın bir şekilde her zamankinden daha gürültülü bir şekilde protesto edeceklerdi. Yaşamak istiyorlardı. Onları zihninde yaşatan deli bir adam vardı ve oradan gitmek, yok olmak istemiyorlardı. Bense onları tek tek zihnimden aşağı atacak birisini bulmuştum. Sayıları giderek azalıyordu ve bu daha çok çığlık atmalarına neden oluyordu.

Benim için ne kadar acılı bir süreçse onlar içinde o kadar zordu yok olmak. Aslında onlara öylesine alışmıştım ki zihnimin boşalması beni kendimle baş başa bırakıyordu. Bu benim felaketimdi ki Baekhyun'un beni sürüklediği felaket bile umurumda değilken şu sıralar biraz korkuyorum. Öylesine korkuyorum ki şu an sürmekte olduğum araba, ellerimin altındaki direksiyon bile beni rahatlamıyordu.

"Chanyeol?"

Soru sorar gibi çıkan sesi bana ulaştığında gözlerimi diktiğim karanlık yoldan ayırıp ona döndüm. Ellerimdeki bakışlarını gördüğümde dönüp ben de ellerime baktım. Düşünürken kendimi öyle bir sıkmışım ki parmak boğumlarım bembeyaz olmuştu.

Arabayı kenara çekip ellerimi kendime çektim. Endişeli bir şekilde bana bakan Baekhyun'a aldırmadan arabadan indim. Temiz hava düşüncelerime nüfus ederse iyi geleceğini düşünüyordum. Sonuçta kalabalığım uyuyordu. Sadece kendimi dinlememem gerekiyordu ve ben bu işi yapmakta gerçekten berbattım. Elime verdikleri her şeyi çözebilen ben kendimi dinlememe olayını asla beceremiyordum.

Arabanın diğer kapısının kapanması üzerine arkamı dönüp diğer taraftan beni izleyen Baekhyun'a baktım. Bir süre gözlerimin içine baktı. Orada ne gördü, ne hissetti de hareket etme isteği duydu bilmiyorum ama bana doğru yürümeye başladı. Arkama geçti ve beni yolcu koltuğu tarafına ittirerek götürdü.

"Ben süreceğim, geç de biraz uyu."

İtiraz hakkı bile vermeden direksiyonun başına geçmişti. Hala ona bakarken eğilip yolcu kapısını açtı. "Binmeyeceksen ben gideceğim, pazartesiye yetiştirmem gereken bir ödevim var ve yardım edecek bir Sehunum yok şu an."

İçime son bir kez temiz hava çekip arabaya bindim. Baekhyun gözbebeğime oldukça nazik davranıyordu. Bu biraz olsun içimi rahatlatırken koltukta geriye yaslanıp gözlerimi kapattım. Yan taraftan Baekhyun'un kokusu yavaş yavaş etrafımı sararken gözlerim ağırlaştı ve uykunun içine çekildim.


Koşuyordum. Vücudum ter içinde kalmış saçlarım birbirine girmişti. Nefes nefese korku içinde koşuyordum. Geç kaldım telaşı vardı üzerimde. Bir yandan arkama bakıyor bir yandan yerdeki taşlara takılmamaya çalışıyor bir yandan da olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyordum. Arkama baktığım anlardan birinde gerimde bıraktığım bisikletimi gördüm. Düşmüş olmalıydım. Düşmüş ve onu orada bırakmış olmalıydım. Dönüp onu alsam daha hızlı giderdim belki ama durmuyordum. Öyle büyük bir korku içindeydim ki onu kaldırıp sürmeye devam etmeyi akıl dahi edememiştim.

Geldiğim yer tek katlı uzun ince bir yerdi. Duvarların en üstlerinde küçük pencereler vardı ve ben her birinden içeriye bakmaya çalışıyordum. Son pencereye geldiğimde aradığımı hala bulamamış bir haldeydim ve içimdeki korku artık boğazıma dayanmış nefes bile aldırmıyordu.

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin