2) Feryat figan bir ses

1.6K 162 46
                                    




















Kazanamadım.

Suçluluk tüm bedenimi bir hastalık misali ele geçirirken o zamanlar dilediğim tek şey kazandığım tüm yarışlarda kaybetmiş olsaydım da bunu kaybetmeseydim olmuştu.

Hayatımın ilk mağlubiyeti yine hayatıma mal olmuştu. Belki de ölmek için çıkmadığımdandı bu sefer. Onun için öylesine bir yarıştı nasıl olsa ama benim için bu iddiaya yansıtılmış yarışın önemi fazlaca büyüktü.

İlk defa Byun Baekhyun’un karşısında kazanmak için duruyordum ve o vücudumu geçiren çaresizliği hissetmiş olacak ki kaskını takmadan önce yan bir gülüşle bakmıştı ilk defa titreyen ellerime.

Ne vardı bilmiyorum ama zihnim sanki tehlike haberi almışçasına kapanmıştı. Her zaman beni oyalayan düşüncelerim yok olmuş; yıllardır pistlerin efendisi olarak anılan beni Bay Gamzeli’ye çeviren ezeli düşmanımla baş başa bırakmıştı. Ona neden düşman muamelesi yaptığım konusuna bir açıklık getirmek gerekirse bunu yapamam çünkü bunun nedeni bende de tam olarak yer etmiyor.

“Korktun mu Gamzeli?” sesi kaskın ardından boğuk geliyordu ama ben hissedebiliyordum gerisindeki güveni.

Peki, bana ne olmuştu? Asla susturamadığım kalabalık pür dikkat yanımdaki adamı izliyordu. Tam şu anda zihnimde yere tüy düşse duyulur, yaptığı yankı çıldırmama neden olurdu. İlk defa onları konuşturmaya çalışmıştım o gece. Yirmi küsurluk hayatımda ilk defa içlerinden birini kolundan tutup epey gürültülü bir şekilde sohbet etmeye çalışmıştım ama yine deli olmuştum onların gözünde.

“Belki.”

Şaşırmıştı ona karşılık vermeme. Benden cevap beklemediği çok açıktı ki bunun nedenini de çok iyi biliyordum. Sesimi ilk defa işittiğinden olsa gerekti çünkü ona asla cevap vermez, onunla asla konuşmazdım.

O geceye kadar piste çıktığımız her yarışta davetkâr dudakları hiç kapalı durmaz mutlaka kışkırtacak sözler dökülürdü yine davetkâr sesinden. Bazen edepsiz de konuşurdu. Neden bilmem böyle zamanlarda hızlanırdı kalbim. Hoş onu anlamak beynimi anlamaktan da zor ya.

“Ama senden değil.” Bir elimi avuçlarımın arasında duran kasktan çekip hâlâ açıkta olan şakaklarıma dokundum. “Deliliğimden korkuyorum en çok.”

Öyle de oldu. Yarış başlar başlamaz delirdim. Bütün çabam yok olmuş bir boşluğun içine savrulmuştu. Başka bir zaman değil de o anda tutması beni, hayatımın en büyük ironisi olarak 17 Ekim gecesi tarihe geçti. Park Chanyeol beklenmedik bir şekilde yarış anında geçirdiği kaza sonucu pistlere adım attığı günden bu yana ilk yenilgisini yüklendi. Şimdi bir başına bir hastane odasında hasar gören kasları ile birlikte zedelenen gururunu da onarmaya çalışıyor.
Çalışıyor fakat kimse müsaade etmiyor buna. Yani düşüncelerimden bahsediyorum yoksa beni tanıyan herkes şu an bana yaklaşmanın doğru bir karar olmadığını az çok kestiriyor olmalı zira yaklaşık yirmi gündür bu yalnızlığın başka bir açıklama bulabileceğini sanmıyorum.

Düşüncelerime gelirsek dört yüz doksan saattir dönüp dolaşıp Baekhyun’da duruyor. Hâlâ şaşkınım nasıl sustuklarına, nasıl bana saldırdıklarına. Gerçek olmak üzereydi o gün Kyungsoo’nun söylediği ve benim büyük bir umutla inandıklarım. Sahiden gerçek olmak üzereydi.

O anda duyduğum ses Baekhyun’un edepsiz ağzından dökülen sesine öyle çok benziyordu ki ama bana hiçbir zaman o sözleri söylemedi. Sanki bir rüyaya dalmışım gibi gözlerimin ardında beliren o kanlar içindeki adamı hatırladıkça yapmak istediğim tek şey ölmediğime yanmaktı. Zihnim yine oyunlarından birini oynamıştı fakat bu seferki sahiden yıkımıma oldukça yakındı.

Evet, anlaşıldığı üzere vakit beni kurtaran doktorlara sövme vakti. Bana eşlik etmek isteyen kimse yok etrafımda bu çabama karşı. Yalnızca beni kontrol etmek için odaya girip çıkan hemşirelerin yüzünü görüyorum günlerdir. Ameliyatlar iyi geçmiş gayet güzel toparlanıyormuşum, öyle diyorlar. Ne sanıyorlar merak etmiyor değilim, mutlu olacağımı filan mı?

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin