Bazı şeyleri düşünmemek düşünmekten çok daha iyi sonuçlar doğurabiliyordu fakat ben düşünme hastalığından öyle bir mustariptim ki, düşünmemek şöyle dursun zihnimin içinde sakinlik bile söz konusu olamazdı. Yine de çabaladım. Yanımda telaşla yürüyen Baekhyun'un varlığı ile düşünmemeye sakin kalmaya çalıştım ama başaramıyordum. Ben bunu katiyen aşamıyordum.
Aşamadım da. Önümüzdeki yarım saat boyunca ben önde Baekhyun biraz gerimde sessizce yürümüş, yeni doğan güneşle birlikte canlanan şehirde kaybolabilmek adına biraz çaba sarf etmiştik. İkimizde olağan bir durumdan çok daha sessizdik.
Baekhyun'un düşüncelerini dile getirmese bile duyar gibi oluyordum arada. Gerginliği birkaç adım gerimden dalga dalga vücuduma uzanıyor ve endişeme ekleniyordu.
Bir elimde Baekhyun'un çatıdayken bana gösterdiği kolye vardı, günlük parçası ise hala onun titreyen parmakları arasında dinleniyordu. Birisinin bize eşek şakası yapıyor olma olasılığı çok daha mantıklı geliyordu tam da şu anda zira ben ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum.
"Neden buraya geldik?"
Baekhyun seslenesiye kadar nerede olduğumuzun farkında değildim. Ben öylesine yürüyordum ve kaybolmaya çalışırken kendi evimi bulmuştum. Baekhyun ise aklımın başımda olduğunu düşünüp beni takip etmiş olmalıydı.
Başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum."
Derin bir nefes alıp sırtını arabama yasladı. Başı ellerinin arasındaydı ve boşta olan uzun parmakları saçlarını avuçlamıştı. Sanki aklı yerinden çıkmak için onunla mücadele ediyormuş da Baekhyun da buna izin vermemek için büyük bir çaba sarf ediyormuş gibiydi.
"Tamam" eğdiği başını kaldırdı.
"Biliyorum bütün bunlar kulağa delice geliyor."
Başımı aşağı yukarı sallayıp onu onayladım.
Deliceydi.
"Hiçbir şey anlamıyorum ve bu can sıkıcı."
Tekrar başımı sallayıp onu onayladım.
Can sıkıcı olmaktan biraz daha fazlaydı ama şu an gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki sözlerini kesmek şöyle dursun yorum yapsam parçalara ayırabilirmiş gibi bir delilik sinmişti bakışlarına.
Bir süre elindeki eski kâğıt parçasına bakıp düşündü.
"Bunu hiç istemiyorum ama sanırım bu işi çözmek istiyorsak büyükannemle başlamalıyız."
Bir şekilde haklıydı. Bunları bize getiren büyükannesiydi ve belki de bize yol gösterecek bir şeyler bulabilirdik.
"Anneme gidelim."
Kaşlarım çatılırken arabanın öbür yanına geçti ve yüzüme bakmaya başladı.
"Niye annene gidiyoruz?"
"Chanyeol, salak mısın?"
"Ayılamamış olabilirim ama salak değilim."
"O zaman arabayı ben kullanayım."
Başımı şiddetle iki yana sallarken hafif bir baş dönmesi yaşamadım desem yalan olurdu fakat arabayı sürmek düşüncelerimi oyalardı ve şu an buna fazlasıyla ihtiyacım vardı. Nedenini tekrar sorgulamadan anahtarları çıkartıp arabaya bindim.
"Ben sürerim."
Baekhyun biraz tereddüt etse de kısa bir kararsızlık aşamasından sonra yanıma oturmuş öylece önüne bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dördü Yirmi Geçe // Chanbaek
Fanfiction"Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa ben koca bir hayat sığdırdım. Beni sevmemene rağmen isyan edip kaçmak, sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak, ruhumun en büyük yanılgısıydı. Hayat bana en acımasız yüzünü sevgini inkâr ettiğim zamanlar gö...