39) Ben seni çok sevdim... (Final)

1.3K 133 77
                                    

Bir ay sonra...




"Bence ilerleme kaydediyoruz."

Yanımızda akıp giden ağaçları izleyen Baekhyun sözlerimle bana döndüğünde gözlerimi ondan ayırıp tekrar yola odaklandım. Buna henüz alışamamıştım. Her seferinde onunla buluşan gözlerim bedenimi titretiyordu.

"Evet, mesela babam bugün bir öncekinin aksine sana yalnızca iki kere ölüm tehdidi savurdu. Haklısın bu kesinlikle bir ilerleme."

Arkasına yaslanmıştı. Göz ucuyla ona baktığımda kollarını göğsünde birleştirmiş öylece yolu izlediğini gördüm. Arabada yolculuk yaparken gideceğimiz yer yakında olsa uzak da olsa yan pencereye yaklaşıp dışarıyı izleme gibi küçük bir alışkanlığı olduğunu keşfetmiştim ve bunu sadece keyfi yerinde olduğu zamanlar yaptığını da biliyordum ama şu anda sadece ön camdan yolu izliyordu.

"Sana gitmeyelim demiştim oysaki."

Derin bir nefes aldım. "Kardeşini görmek istediğini inkâr edemezsin ama."

Kaşlarımı kaldırıp yüzümü ona çevirdiğimde elini uzatıp çenemi tuttu ve yola çevirdi. "Öyle ve bugün ölmek gibi bir niyetim yok. Önüne bak o yüzden."

"Sen nasıl istersen bebeğim."

Bu sözümün üzerine bana kaşlarını çatarak baktığından emindim fakat onun istediği gibi gözlerimi bir an olsun yoldan ayırmadım ki bu sinirlerini biraz daha körüklemiş olmalıydı.

Üç gece önce gerçekten kendinden geçmiş bir şekilde altımda öylece uzanırken ona bebeğim diye seslendiğimde ona dokunmama gerek bile kalmadan boşalmıştı ki gece henüz yeni başlamıştı.

Sabahına bu olayla dalga geçmem üzerine bebeğim kelimesini onu sinir etmek için kullanmaya başlamıştım. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordum ve minik yüzü sinirden kasıldıkça avuçlarımın arasına alıp her yerini öpme isteğim alıp başını gidiyordu.

"Bir daha bana öyle seslenme Park Chanyeol."

Yan bir gülüş gelip yüzüme yerleşirken hızlı bir bakış attım ona.

"Yatakta çok hoşuna gitmiş gibiydi."

Derin bir nefes alıp başını iki yana salladı. "Asla vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"Sen de asla kabullenmeyeceksin."

'Hah' gibi bir ses çıkarıp bakışlarını tekrar yola çevirmişti. "Neyi?"

"O sözümün üstüne boşalırken ne kadar seksi gözüktüğünü."

Başını şiddetle iki yana sallamaya başlamıştı. "Kafanı kıracağım. Eve bir gidelim kafanı 'rahat koltuğuna' çarpa çarpa kıracağım."

Daha fazla tutamadığım kahkaham arabayı doldururken onunda gülmemek için kendini zor tuttuğunun farkındaydım.

"Hadi ama bebeğim, sen de seviyorsun."

Sonunda koluma indirdiği yumrukla konuşmaya noktayı koymuş geriye kalan yol boyunca ağzını açmamıştı. Omuz silkip ona baktığımda onunda benimle aynı anda ama farkında olmadan omuz silktiğini ve hafiften gülümsediğini görmüştüm.

Seviyordu işte.

Git gide birbirimize benzedik, yüzyıldır birbirine hasret ruhlarımız kavuştuğundan beri bir bütün olmuş gibiydik.

O gün büyük bir çabayla oradan ayrılmış, sanki kapıdan çıkarken hüzün dolu evi ve pişmanlık içinde kaybolan büyükbabamı geride bırakırken birbirimize söz vermişiz gibi her şeyi orada bırakmış gibi tek kelime etmemiştik, dün geceye kadar.

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin