1) Zifir siyah bir his

2.5K 176 64
                                    






Asla dinmiyor. Zihnimin ortasındaki kalabalık asla susmuyor. Dalgınlığım bu yüzden. Çevremdekilerin şikâyet edip durduğu durgunluğum aslında hep bu yüzden. İçeride bir kargaşa var ve uyusam dahi bitmiyor. Sanki dünyanın en yaramaz, akıllanmaz, susturulması mümkün olmayan sınıflarını toplayıp beynimin ortasına kamp kurmaya getirmişler de benim de dudaklarıma bir düdük kondurmuşlar ve susturmamı istiyor gibi bir halleri var anlamıyorum. Oysa nefesimi dışarı her verişimde çıkan ses bir tek benim canımı yakıyor, zihnimin duvarlarından çarpıp sanki geri dönüyordu.

Bazen -bu an öyle nadir olur ki bahsedip bahsetmemek konusunda ufak bir tereddüde düşüyorum kısa bir an- ellerimi havada anlamsızca sallayıp bağırıyorum.

‘Hey millet, sakin olun!’

Susuyorlar. Yemin ederim hepsi saniyenin üçte biri kadar bir sürede susup bana bakıyorlar. Dikkat çekme çabam bir an bile başarıya ulaştığında sevinmeden edemiyorum fakat uzun boyumun da parmağı olduğu bu olay uzun sürmüyor. Genel olarak ‘Kim bu sıyırmış herif’ bakışları altında kendi zihnimde aşağılanıyor, kendi kalabalığımda kayboluyorum tekrar ve tekrar.

“Chanyeol”

Biri bana sesleniyor fakat tam ayırt edemiyorum ismimi sarf eden kişi nereden, nereden geliyor bu ses? İçinde kaybolduğum karanlıkta birisinin bile beni tanımadığına emindim oysaki.

Gözlerimin gezindiği zemin bir masaya ait olmalı, üzerinde bir kahve lekesi var. Onun için üzülüyorum. Bir sandalyede oturuyor olmalıyım oldukça rahatsız bir sandalye. Onun için de üzülüyorum. İnsanlar oturabildikleri için şükretmek yerine rahatsızlığından yakınıyorlar diye.

Sonra bir an gözlerim titriyor ve nerede olduğumu hatırlıyorum. Bu gerçekten beni çok fazla zorlayan bir durum, kendi savaşıma öyle çok kapılıyorum ki yer ve zaman kavramı ağırlaşıyor.

“Sen inmediğin arabayı bu kafayla nasıl kullanıyorsun hayret ediyorum.”

Elimdeki karton bardaktan parmaklarıma ulaşan soğukluğun tek bir anlamı vardı. Yine tüm sohbeti kaçırmıştım bir düdük uğruna çünkü hatırlıyordum üşümüş ellerimi ısıtmak için kahveyi sıkıca tuttuğumu. Derin bir nefes alıp bakışlarımı Jongdae’ye çevirdim.

“Kullanmıyorum.” Hafif çatallanmış sesim yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Boğazımı temizleyip tekrar bir konuşma çabasına giriştim.

“Çoğu zaman kafamı, kullanmıyorum.”
Diğer yanımdan kahkaha patladı. Bir el omzuma inerken bunu neden yaptığını sorgulamamam gereken tek kişi oturuyordu yanımda.

Jongin.

Bu ortamda benden daha garip bir insan varsa o da Jongindi.

“Haklı, aklını pek kullanmıyor bu hyung.”

Onu umursamadığımı belli eden bir göz devirme sundum masaya ama asıl bu hareketim masanın etrafındaki bir kişi tarafından bile umursanmamıştı.  Hatta birileri sanırım ilk defa Jongin’e hak veriyordu.

“Aklını kullanıyor olsan zaten o yarışlara hiç gitmezdin”

Kyungsoo gözlerimin içine bakıyordu ve açıkçası bu biraz korkutuyordu beni ama yalnızca beni. Beynimdeki kalabalık kadar arsız olmak isterdim.

“Öleceksin bir gün.”

Gülmeye çalıştım. Dudaklarımdan saçma bir sesin çıkmasına engel olamadan bu çabamdan vazgeçememiştim. Garip ses masada bana bakan tüm yüzlerde birini bile atlamadan dolaşırken soğuk kahveden bir yudum aldım. Damağımda bıraktığı acı tat ağzımın içine zehir kusarken omuz silktim. Hepsi öylesine alışıktı ki bu duruma birisinin bile yadırgamadığına emindim.

Dördü Yirmi Geçe // ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin