Can'ın mesajı beni çok meraklandırmıştı. Hemen onu aradım.
"Alo Can ne oluyor? Korkutma beni." dedim, bir elim ise kalbimin üstünde söyleyeceklerini bekledim.
"Sanem, Polen bizim evleneceğimizi duyunca ilaç içip intihar etmiş. Ben şu an hastaneye gidiyorum." dediği anda donup kaldım.
"Hastanenin adresini mesaj at, ben geliyorum." diyerek çantamı alıp yola düştüm. Hani bu kız bizimle uğraşmaktan vazgeçmişti? Niye yani? Neden? En mutlu olmam gereken günlerde neden yani?
Adrese göre olan hastaneye geldim. Can'ı görünce direk ona sarıldım. Acil önünde bekliyorduk ki bir anda Yiğit çıkıp geldi.
"Yiğit... Senin ne işin var burada?" sorum karşısında elindeki suyu kenara koydu.
"Ablamın yanına geldim. Suç mu Sanem?" bu sert çıkışı beni ve Can'ı çok şaşırtmıştı.
"Sen kime bağırıyorsun lan! Bak hastanedeyiz demem. Vururum ağzının üstüne." diyen Can, Yiğit'in üstüne yürüdü.
"Sıkıysa vur hadi! Ablam bu haldeyse sebebi sizsiniz anladınız mı? Hele bu hastaneden ablam çıkamazsa, o zaman benden çekeceğiniz var anladınız mı?" Yiğit'in tehtid dolu cümlelerini dinlerken bir yandan da Can'la, onun arasında kalmıştım.
"Yeter! Yeter diyorum yeter! Herkes bir sakin olsun. Can gel otur şöyle." dedikten sonra Can'ı oturtturup, yanına da ben oturdum. Yiğit bir o yana bir bu yana gidiyor ve ne zaman ona baksam o kızgın, öfkeli suratıyla karşılaşıyor hatta nefret dolu bakışlarının etkisi altında kalıyordum.
Can, Yiğit'e vurmamak için kendini zor tutuyordu. O an içeriden doktor çıktı.
"Ablam nasıl?" diyen Yiğit'in, sorusunun cevabını merakla bekliyorduk doktordan.
"Midesini yıkadık. Tam zamanında yetiştirmişsiniz. Odaya alıncak, bu gece dinlensin. Yarın taburcu ederiz. Geçmiş olsun." dedi doktor, o gidince Polen baygın bir şekilde sedyeyle birlikte alınıp, odasına götürüldü.
Odasının önüne gelip, beklemeye başladık. Doktor içeride son tahlilerini yapıp çıktı.
"Ablamı görebilir miyim?" dedi Yiğit.
"Hastayı fazla yormazsak iyi olur."
Ben hala şokun etkisindeydim. Ne yani şimdi Polen ve Yiğit kardeş miydi? 3'ümüz de içeri girdik. Polen'in gözleri yavaş yavaş açıldı bizi görünce.
"Can... Yiğit..."
"Ablam iyi misin?" diyen Yiğit, yanına oturdu ve elini tuttu.
"İyiyim."
"Geçmiş olsun Polen." diyen Can'a, kızgın bakışlar atan Yiğit'e döndüm.
"Sağol Can, iyiki geldin." dedi Polen, fırsat bu fırsat diyerek Can'ın elini tuttu sıkıca. Kendimi ona karşı çok zor tutuyordum. Hatta bırakmaya hiç niyeti yoktu. Can ara sıra bana dönüp baksada, ben hep suratımı başka yöne çevirdim. Gözlerimi kaçırdım, ellerimi kollarımda birleştirip bağdaş kurdum.
"Geçmiş olsun Polen." demiştim ama benimle ilgilenmiyor gibi yaptı. Hatta nezaketen söylediğim söze bir cevap bekledim. Ama o cevap gelmedi. Bende daha fazla dayanamadan kendimi dışarı attım. Odanın dışındaki sandalyede otururken Can'ın yanıma gelmesini beklerken Yiğit'in geldiğini gördüm.
"Sanem biraz konuşalım mı? Az önce kaba davrandığım için özür dilerim. Kantine inelim mi?" dedi Yiğit. İçeridekilerin inadına birlikte kantine indik. Boş bir yere oturduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benimsin (CanEm)
FanfictionSanem ve Can'ın aşkı sizi buradan alıp hayal dünyama götürecek. #canem