Can'ın kollarında, yere çökmüş bir şekilde bekliyordum. Gelinliği her görüşümde ağlamadan duramıyordum.
"Sanem yapma ama böyle. Alacağım yenisini söz veriyorum sana." kendime çeki düzen verip, kalktım ayağa.
"Can istemiyorum gerçekten."
"Olmaz öyle şey. Hadi üzerini değiştirelim senin. Sonra da yat dinlen. Üzme kendini." yatağımın üstüne oturdum. Üzerimdeki kıyafetleri Can ağır ağır çıkarmaya başladı. Ben ise hala gelinliğe bakıyordum. Can üstüme beyaz bir tişört, altıma da siyah bir tayt giydirdi. Ama ne ara çıkarıp, giydirdiğini anlayamamıştım bile.
"Hadi uzan birtanem." diyerek beni yatağıma yatırdı. Kendime gelememiştim hala. Alnımdan öptü ardından da üzerimi örtüp gitti.
***
13 Ağustos, Salı
Sabah uyanmak hiç içimden gelmiyordu. Polen'in böyle bir şey yapması aklımın ucundan geçmezdi. Gözlerimi ağır ağır açtım. Açar açmaz da dolabımın önünde asılı olan gelinliği görünce gözlerime inanamadım.
"Şaka mı buuu..?" dedim ve gelinliğe koştum. Eskisinden daha güzeldi hatta. O an gelinlikle ilgilenirken Can odaya geldi. Gelinliği bırakıp, koşarak ona sarıldım.
"Amaaa Can... Sana alma demiştim." daha sıkı sıkı sarıldım.
"Olur mu öyle şey birtanem. Hem... Gelinliksiz gelin mi olurmuş? Bu sana daha çok yakışacak inan bana." dediği anda gelinliği tekrar üzerime tuttum.
"Çok güzel... Çok teşekkür ederim." diyerek dudağına bir buse kondurdum.
"Birtanem istersen düğün için hazırlanmaya başlayalım artık. Ne kaldı şurda sonuçta." hemen harekete geçtim. Duvağım ve tacımı alarak Melahat Abla'nın kuaförüne indim.
"Gel bakalım benim birtanecik gelinim." diyen Melahat Abla'ya güldüm. Evlenmeden, çocuğu olmadan evlat sahibi olmuştu. Can gibi bir evladı vardı sonuçta. Saçım dağınık bir topuz olsun dedim.
Saçım yapılırken ablam ve annem de gelip diğer koltuklara oturdular.
"Ooo Sanem, sen bizden önce gelmişsin." deyince anneme gülümsedim.
"Öyle oldu..." gülmeliydim, gülümsemeliydim çünkü bugün evleniyordum. Hemde sevdiğim, aşık olduğum adamla.
Saçım bitince duvağım takıldı, ardından da tacım... Gelinliği saat yaklaşınca giyecektim. Annem saçlarını dalgalı, kıyafetini de kırmızı omuzları açık bir elbise giyerek taçlandırdı. Ablam ise saçlarını düz bir şekilde bıraktı, elbisesini de yeşil ve askılı seçti. Onlar hazırdı ve benden de daha çok heyecanlıydı. Melahat Abla saçlarını topuz, diz üstünde mavi askılı bir elbise giydi. Babam çoktan hazırdı ve hazırladığı nikah şekerlerini de yanımıza getirdi.
"Can gelmek üzeredir kızım. Hadi gelinliğini giy." gözlerimin içi parlıyordu ki odama girdim. Gelinliğime uzun uzun baktım... Giyindim, aynanın karşısına geçtim. Herkesin hayalidir evlenmek, hemde sevdiği ve aşık olduğu adamla hayatını birleştirmek... Hayallerime sonunda kavuşuyordum işte. Evleneceğim günün bugün olacağını nerden bilebilirdim ki? '13 Ağustos' bu tarihi asla unutmayacağım. Ablam kapıyı çalıp, içeri girdi. Elinde gelin çiçeği...
"Çiçeğini Can seçti." diyen ablamın elinden alıp, incelemeye başladım.
"Zevklidir benim sevgilim... Abla Osman'la evlilik ne zaman?" önce duraksadı.
"Düşünmedik daha yaa... Hele sen bir evlen, yuvanı kur. Daha sonra da sıra bana gelir merak etme." omzuna dokundum ablamın.
"Görüceğiz inşallah o günleri." demiştim ki korna sesleri gelmeye başladı. Pencereden aşağı bakınca Can, arabayı süslemiş püslemiş gelmişti. Ardından da gelen insan çoktu. Can zaten arabadan iner inmez davul-zurnayla oynamaya başladı.
"Abla geldiler." diyerek tekrar aynanın karşısına geçtim. Kabarık gelinliğime tekrar baktım. O sırada kapı çaldı, içeri Can girdi. Ablam dışarı çıktı.
"Çok güzel olmuşsun..." dedi ve ellerimi tuttu.
"Sende çok yakışıklı olmuşsun."
"Hazırsan gidelim mi artık. Hem o kadar insan bizi bekliyor sevgilim." gülümsedim, uzattığı elini tuttum ardından da koluna girdim. Odadan çıktım, duvağımı örtüp evden çıkınca davul-zurna eşliğinde biraz oynadıktan sonra arabaya bindim. Düğün mekanıyla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Çünkü her şeyle Can ilgileniyordu.
Biraz uzun süren yolculuğun ardından anladım ki, Can dediğini yapmıştı. Kır düğünü mekanına geldiğimizde etrafı incelemekten kendimi alamamıştım ki gelin odasına girdim.
"Can çok güzel... Teşekkür ederim her şey için. İyiki sen..." dedim ve sarıldım. Davetliler boş yerleri doldururken heyecandan odada dört dönüyordum.
"Hayatım, Sanem'im sakin ol. Heyecan yapma. Bu da geçecek inan." diyordu Can ama ben sakin kalamıyordum.
"Can, ya Polen gelirde düğünümü batırırsa..?" böyle bir soru soracağımı beklemeyen Can düşündü.
"Öyle bir şeye cesaret edemez o."
"Neye cesaret edemez ya? Dün gece gördün, kınaya da gelmişti. Odama girmiş, gelinliğimi mahvetmiş." diye konuşurken bir anda kapı çaldı, Emre geldi.
"Abi, Sanem nikah memuru geldi. Hadi sizi bekliyoruz." deyince kendimi topladım. Güldüm, sakin oldum ve Can'ın koluna girip cesaretimi topladım. Uzun bir yolun başlangıcında CeyCey ve Güliz bizi selamlayıp, patlattığı süslerle bekliyorlardı. Gülüp, selam vererek masaya ulaştık Can'la.
Masaya geldiğimizde Can sandalyeme oturmam için yardım etti ardından da kendisi oturdu. Nikah şahitleri olarak Can, Emre'yi bende ablamı seçtim.
"Gelin Hanım adınız soyadınız?" diyen nikah memurunun sorusuyla kendime geldim.
"Sanem Aydın."
"Damat Bey adınız soyadınız?"
"Can Divit."
"Evlenmek için belediyemize başvurmuşsunuz. Siz Nihat kızı Sanem Aydın, Aziz oğlu Can Divit'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" o malum soru gelmişti işte. Herkes benden bir cevap bekliyordu ve Can'da.
"Evettt." diyerek güçlü bir sesle bağırdım.
"Siz Aziz oğlu Can Divit, Nihat kızı Sanem Aydın'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Can bana bakıp gülümsedi, ellerimi tuttu.
"Sonsuza kadar evet." dediği anda ayağına bastım Can'ın.
"Sizlerde şahitlik eder misiniz?"
"Evet." dediler aynı anda Emre ve ablam. Sonra ise birbirlerine bakıp güldüler. İmzaları atınca,
"Belediye Başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak sizi eş ilan ediyorum. Bu da cüzdanınız." diyerek bana uzattı. Ayağa kalkınca cüzdanı sallayarak annemgile gülümsedim. Can beni alnımdan öptü.
'Mustafa Ceceli - İyi ki Hayatımdasın." müziği ile Can'la dans etmeye başlamıştık.
"Resmen evlendik Can."
"Aynen öyle..." gülerek ettiğimiz dansta bizi izleyenlerin yüzleri bir anda düşmüştü. Ne olduğunu anlayamadan sırtımdan yediğim kurşunla Can'ın suratına bakakaldım... Susuyordum, çığlık bile atamıyordum. Nutkum tutulmuştu, daha fazla dayanamadan Can'ın kollarında buldum kendimi. Etraftaki çığlıkları, bağırışları, çağırışları yavaş yavaş duymamaya başladım.
"Can beni bırakma..." son sözüm ise bu olmuştu sadece.
Evet... Bunu yapan Polen miydi sizce? Yoksa başkası mı? Polen böyle bir şeye cesaret etmiş midir? Etmemiş midir? Yeni bölümü bekleyin bu sorular için... Canım çiftim her şeye rağmen evlendi. Artık Sanem Divit diyeceksiniz 😉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benimsin (CanEm)
FanfictionSanem ve Can'ın aşkı sizi buradan alıp hayal dünyama götürecek. #canem