Tunç'la kavga etmemizin üstünden iki gün geçmişti ve bu iki gün içinde aynı sırada oturmamıza rağmen bir kere bile yüzüme bakmayıp uyumuştu. Dün akşam bilinmeyenin yazdıkları tuhaf bir şekilde iyi hissettirmişti ama onun kim olduğunu bilmemek beni geriyordu.
Uyuyan Tunç'un yüzünü biraz daha izlersem ağlayacağımı burnumun direği sızladığında anladım ve ayaklandım. Karşı sınıfa ilerledim ve içeriye girmeden Ecem'e bakındım ancak o da, Doğan da ortada yoktu. Bahçede olmalıydılar, hava bugün epey güzeldi. Omuzlarımı silkip tek başıma kantine ilerledim. Bir kahve fena gitmezdi şu an.
Sıra olmamasını fırsat bilerek kantinci abiye hemen parayı uzattım. O, kahveyi doldururken parmaklarımla tezgâhta ritim tutturarak etraftaki insanları inceledim. Önüme ittirilen karton kutuyu görmemle gülümseyerek teşekkür ettim ve arkamı dönüp kantinden çıkmak istedim fakat aniden çarptığım beden yalnızca bunu önlemekle kalmamış, kahvenin üzerime dökülmesini sağlamıştı.
Ah, harika.
Gözlerim kocaman açılırken bedenimde hissettiğim sıcaklıkla kısık bir çığlık atıp bakışlarımı önümdeki yabancıya çevirdim. Eli, bileğime dolanmış bir vaziyette kahveyi ikimizden uzaklaştırmıştı. Açık yeşil gözleri en az benim kadar şaşkındı ve dudakları açıklama bulmak istercesine telaşla aralanmıştı. Kaşlarımı çatarak bileğimi kurtardım ve ona konuşma payı vermeden hunharca bağırmaya başladım.
"Seni ahmak! Sırada olduğumu görmüyor musun ya?! Girmiş dibime bir de sanki yer yokmuş gibi. Arkanda uzay boşluğu kadar yer var, hayvan herif!"
İnsanların bakışlarını üstümde hissediyordum. Aşırı tepki verdiğimin farkındaydım ama gerçekten çok sinirlenmiştim. Bu, bu hafta yaşadığım kaçıncı çarpışmaydı sayamamıştım.
Karşımdaki yabancı çocuk yüzünü ekşitti ve araladığı dudaklarını ıslattı. "Kızım görmedik, ne bağırıyorsun kulağımın dibinde? Arkadaşımla konuşmaya dalmışım, arkamdaki boşluğa mı dikkat edeceğim bir de? Ayrıca önüne bakmayan sensin."
Histerik bir şekilde gülüp parmaklarımı avucuma sakladım.
"Hem suçlu hem güçlü ya! Özür dileyeceğine ettiği laflara bak şunun. Hadsiz!"
"Özür dileyecektim eğer iki dakika susup izin verseydin. Çattık ya!"
Dişlerimi birbirine bastırıp hafifçe kaşlarımı kaldırdım. "Sen bana ne dedin?"
"Çattık senin gibi belaya dedim, geveze de-"
Karton kutunun içinde kalan kahveyi suratına boşalttığımda cümlesini maalesef (!) tamamlayamamıştı. Kantinden yükselen şaşkınlık nidaları kulağıma dolarken adını bilmediğim ve bilme gereksinimi duymadığım çocuk, gözlerini sinirle yumdu. Zafer sırıtışım yüzümde peydahlanırken omuzlarımı dikleştirdim. Gözlerini tekrar açtığında yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve sesimin desibelini zirveye taşıyarak dudaklarımı araladım.
"Az oldu sana!"
༄
"Gözlerimle görmesem hayatta böyle bir şey yaptığına inanmazdım."
Ecem'e gözlerimi devirdiğim sırada bu kez Doğan lafa atıldı.
"Yalnız kanka, çocuğun suratı yeni makyaj yapmaya başlayan veletlerin suratına benziyordu. Muhteşemsin."
İstemsizce güldüğümde bakışlarım telefonuyla ilgilenen Tunç'a kaymıştı. Onunla dargın kalmak kadar kötüsü yoktu. Yüzüme bakmaktan öylesine kaçınıyordu ki kendimi görünmez hissetmeye başlamıştım.
Bu böyle olmayacaktı.
Boğazımı temizledikten sonra kararlılıkla ayağa kalktım. "Tunç," dediğimde keskin mavilerini gözlerime çevirdi. Az önceki kararlılığım yerle bir olurken yutkundum ve gözlerimi kaçırdım.
"Biraz konuşalım mı?"
"Aşkımı benden çalmaya çalışıyorsun ama yemezler."
Ben Doğan'a ölümcül olduğunu umduğum bakışlarımdan fırlatırken Ecem imdadıma yetişip, "Bi' dur be!" diyerek ağzına patlatmıştı.
Tunç, "Konuşalım bakalım." diyerek ayaklandığında gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Demek ki görünmez değildim.
Oturduğumuz kamelyadan uzaklaşıp yürümeye başladığımızda ellerimi önümde birleştirdim. Söze nasıl başlayacağımı bilemiyordum. Ama bir yerden başlamam lazımdı, değil mi?
"Geçen gün fazla ileriye gittim sanırım. Seni o kadar darlamamam gerekirdi. Özür dilerim."
Tunç yürümeyi bıraktığında ben de durup ona döndüm. Dudakları hafifçe kıvrıldığında beni affettiğini o henüz lafa başlamadan anlamıştım. Mavi prensim küs kalamazdı ki bana.
"Sorun değil fıstık. Ama lütfen bir daha nedenini sormadan yükselme. Tamam?"
Onu başımla onayladığımda göz kırpıp kollarını açtı. Bir saniye bile tereddüt etmeden kollarımı heybetli bedenine doladığımda başımı kaldırıp gözlerine baktım ve şansımı denemek istedim.
"Kim o kız?"
༄
Selam.
Kitabı yarı texting diye mi değiştirmeliyim? Çünkü bu böyle gidecek gibi duruyor.
Umarım beğenmişsinizdir.
İyi günler dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK | Yarı Texting
Teen FictionHira: Yaptıklarımdan hoşlanmıyor olabilirsin. Evet, belki ikiyüzlüyüm. Belki bencilim. Ama inan bunlar umurumda değil. Hira: Çünkü henüz çocuğum ve bunları düşünerek vakit kaybedemem. Hira: Fakat sandığının aksine mükemmel bir hayatım olduğu ya da...