Hira: Yaptıklarımdan hoşlanmıyor olabilirsin. Evet, belki ikiyüzlüyüm. Belki bencilim. Ama inan bunlar umurumda değil.
Hira: Çünkü henüz çocuğum ve bunları düşünerek vakit kaybedemem.
Hira: Fakat sandığının aksine mükemmel bir hayatım olduğu ya da...
Kuş cıvıltıları kulaklarımı şenlendirirken dinlemeye fazla kaptırmış olmalıydım ki elimdeki odun düşecek gibi olduğunda yalpaladım. Kaan bunu fark ettiğinde bana dönüp kolumdan nazikçe tuttu.
"İyi misin? Ağır demiştim sana, ver ben taşıyayım."
"Yok, yok. Yardım etmek istiyorum."
Bana tereddütle baktığında güven verircesine gülümsedim. Kafasını 'öyle olsun' dercesine salladığında işine geri dönmüştü. Kendi aramızda iş paylaşımı yapmıştık. Doğan'la Ecem'i yalnız bırakma riskini göze alamadığımızdan onlar Tunç ve Hazal'ın gözetiminde salonda oyalanmaya çalışıyorlardı. Ural ve Fulya'yı kendi çabalarımla markete yollamıştım. Ama tabii Fulya utandığı için en yakın arkadaşı olan Hazal'ın kuzenini de yanında sürüklemişti. Ata ve Yankı da etrafı gezintiye çıkmışlardı. Biz de Kaan'la ateş yakmak için odun toplamaya ormana inmiştik.
"Bu kadar yeterli sanırım."
Kaan, elindeki ağır görünen odunlarla bana döndüğünde yüzündeki teri fark etmiştim. Uzanıp silmeye çalıştıysa da becerememişti. Gülüp tuttuğum hafif odunları tek koluma yükleyerek elimin tersiyle alnını sildim. O da güldüğünde gözlerimiz buluşmuştu. Birkaç saniye öylece birbirimize baktıktan sonra boğazımı temizleyerek önüme döndüm.