Multimedia'da Ural var. *-*
İyi okumalar!
Oturduğum sıranın üstünde kıpırdanıp ayaklarımı sallamaya devam ettim. Öğle teneffüsüne yeni girmiş sayılırdık. Tunç gitarının akorunu yapıyor, bense onu izliyordum. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim, gereksiz yere stresliydim bugün. Doğan'ın sesi kulaklarıma ulaştığında başımı onlara çevirdim.
"Ey ahali! Kralınız geldi."
"Pabucumun kralı." Ecem hoşnutsuzca homurdandığında kıkırdadım. Yanımıza geldiklerinde Doğan, Tunç'a sataşmaktan geri durmayarak akorları ellediğinde Tunç sertçe eline vurdu.
"Geri dur lan."
Aniden duyduğum gürültüyle birlikte bakışlarımı kapıya çevirdiğimde hızla yerimden kalktım. Ural ve sınıftan bir kız müzik aletleriyle birlikte yerdeydi, kız Ural'ı azarlıyordu. Büyük ihtimalle Ural'ın sakarlığı yüzünden çarpışıp yere düşmüşlerdi. Ural gözlüğünü düzeltip ayağa kalktı ve ona bağıran kıza yardımcı olmak için elini uzattı fakat kız onu reddederek kendi çabalarıyla kalktı. Ural'ın yüzü kıpkırmızıydı, utanmış olmalıydı.
"Ona bazen üzülüyorum."
Ecem'e hak vererek kafamı salladım ve Ural'ın yanına ilerledim. Yerdeki ufak tefek, eskimiş müzik aletlerini ona uzattığımda gözleri beni bulmuş, heyecanla gülümsemişti.
"Ben de seni çağırmak için gelmiştim tatlı ördeğim. Şey... yani sizi."
Anlamayarak ona baktığımda boşta kalan eliyle ensesini kaşıdı. "Müzik hocası çıkışta yapılacak koro çalışmasını şimdiye aldı ve size haber vermemi istedi. Nasılsın bu arada?"
"İyiyim. Haber verdiğin için teşekkür ederim de, elindekileri niye getirdin?"
Yüzüme birkaç saniye şapşal şapşal baktıktan sonra elindekileri salladı. Müzik öğretmenimiz fazla kararsız bir kadındı, bu yüzden şaşırmamıştım çalışmanın erkene çekilmesine.
"Bunlar mı? Bunlar atılacakmış, ondan. Müzik hocası güvenliğe teslim etmemi söyledi."
Diğerleri yanıma geldiğinde Ural'a tekrar teşekkür edip sınıftan çıktım. Basamakları inip zemin kattaki müzik odasına vardık. Elimi yumruk yapıp kapıya götürdüm ve vurmak üzereyken nefes verip geri çekildim.
"Ne oldu fıstık?"
Omzumu silktim, bunu ben de bilmiyordum. "Sen tıklat."
Doğan gülüp saçını düzeltti. "Bu şey gibi oldu kız, 'sen çal ben konuşayım' dermiş gibi."
Ecem koluma girerek Doğan'a ayıplarcasına baktı. İçeriden piyano sesi yükseliyordu, bu nedenle hoca olup olmadığını kestirememiştik. Tunç, kapıyı çalıp tereddütle araladığında geriye kaçtım. Haliyle Ecem'i de peşimde sürüklerken çocukların şaşkın bakışlarına maruz kalmıştım. İçimde bir his vardı ve şu an oraya girmek istememiştim.
"Siz oturun, biz Ecem'le lavaboya gidip geliyoruz."
Kimseye konuşma payı vermeden arkamı dönüp hızlıca uzaklaşmaya başladım. "Kanka bundan lavabonun haberi var mı peki?"
Ecem'in koluna acıtmaktan uzak bir çimdik atıp yürümeye devam ettim. Lavaboya vardığımızda soğuk tezgâha ellerimi dayayıp musluğu açtım. Ecem telefonuyla ilgilenirken suyla ensemi ıslatıp üstüme çeki düzen verdim.
"Gidebiliriz." diye mırıldandığımda sakince lavabodan ayrıldık ve uzun koridoru yürümeye başladık. O sırada omzuma yandan birinin hızla çarpmasıyla hafifçe sendeleyerek Ecem'e çarpmaktan son anda kurtuldum. Dengemi sağladığımda dudaklarımı söylenmek için araladım ve gözlerimi bana çarpan kişinin yüzüne çevirdim. Ah, hadi ama!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK | Yarı Texting
Novela JuvenilHira: Yaptıklarımdan hoşlanmıyor olabilirsin. Evet, belki ikiyüzlüyüm. Belki bencilim. Ama inan bunlar umurumda değil. Hira: Çünkü henüz çocuğum ve bunları düşünerek vakit kaybedemem. Hira: Fakat sandığının aksine mükemmel bir hayatım olduğu ya da...