-19-

788 44 144
                                    

Medya: Hazal

İyi okumalar böceklerim!

Balta girilmemiş bir ormandayım. Burada su yok, güneş yok, insan yok. Yalnızlık var. Dinlemeye kıyamadığım, gürültülü bir sessizlik var. İçimde devinen ağaçların depremi bu, hissedebiliyorum. Çürük köklerin kopuşu, kalbimdeki enkaza bir yıkım daha getiriyor. Yeni değil, biliyorum. Anlayamıyorum.

Ata, şaşkın bakışlarını elini omzuna koyan Hazal'a diktiğinde burukça tebessüm ettim. Beni aldattığı kızla hâlâ sevgili olması sorun değil. Sorun, benimle buna rağmen konuşmak istemesiydi. Benim bakışlarımsa şaşkın değil, kırgındı. Ona hep kırgındı.

"Biz artık sevgili değiliz, Hazal. Bunu anlamamakta neden direniyorsun?"

Hazal Özkaya. Ata'nın beni aldattığı, ona hiçbir şey yapmamış olmama rağmen benden nefret eden kız. İpleri elinde tutmayı seven, okulun en büyük sınıfı olmasından güç alarak herkesi aşağılayan gereksiz bir insan. Gereksiz olup olmaması kişiden kişiye değişen bir durum elbette, Ata için en gereklisi belki de.

Ata'nın ağzından çıkan cümleleri dikkate alacak değildim. Yalan söylüyor olması ihtimal bir durumdu. Bana zamanında yalan söyleyen bir insanın şu an söylememesi için hiçbir sebep yoktu. Olamazdı.

"Alt tarafı minik bir kavga ettik sevgilim. Bunu büyütüp ayrıldığımızı düşünerek soluğu başka bir kızın yanında alman beni oldukça incitti."

Hazal, bakışlarını iğrenerek üzerimde gezdirdikten sonra tekrar Ata'ya dönüp gülümsedi. Her tarafından yapmacıklık akıyordu. Ata bana dönüp ağzını araladığında elimi kaldırıp konuşmasına engel oldum.

"Bence her şey yeterince açık, konuşmamıza da gerek yok."

Ata tekrar konuşmaya kalkışacağı sırada bu kez Tunç yanıma gelip beni kendine çekti. Dizlerim zangır zungur titriyordu ve dengemi kuramıyordum, bu yüzden Tunç'a sığındım. Her an yere yığılacak gibi hissediyordum.

"Onu duydun. Sakın bir kelime daha etme, yoksa seni elimden kimse alamaz."

Bulanık bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde kapının önünde duran Kaan ve Yankı'ya rastladım. Olduğumuz yere bakıyorlardı. Yankı, olayı şaşkınca izlerken Kaan direkt gözlerime bakıyordu. Bakışları... biraz tuhaftı. Sanki sinirli gibiydi, ya da bu beynimin bana oynadığı saçma bir oyundu. Her şey olabilirdi, doğru dürüst göremiyordum bile.

Tunç'un yardımlarıyla sınıftan dışarı çıktığımda ancak merdivenlere kadar yürüyebildim. Kendimi üçüncü basamağa bıraktığımda gözlerimin dolduğunu hissettim ve ellerimi yüzüme kapattım. Topluluk önünde ağlamaktan nefret ediyordum ama şu an kendimi tutabilecek durumda değildim. Berbat hissediyordum.

"Şşt, ağlama. Bak bakayım bana."

Tunç, ellerimi yüzümden çekmeye çalıştığında inat edip ona izin vermedim. Koridorda yankılanan koşuş sesleri ve ardından Ecem'in telaşlı sesini duyduğumda bile bir tepki vermedim, veremedim. Elimde değildi.

"Su alsana şuradan."

Tunç'un sesini duydum, büyük ihtimalle Doğan'a seslenmişti çünkü Ecem elleri dizlerimde, başımda bir şeyler mırıldanıyordu.

"Güzelim, hadi kaldır kafanı da yıkayalım yüzünü."

Daha fazla direnemeyeceğimi anladığımda ellerimi yüzümden çektim ve karşımda duran Ecem'e baktım. Kıpkırmızı olduğumu tahmin edebiliyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve pet şişeden bir miktar suyu eline döküp yüzümü silmesine izin verdim. Daha iyi hissettiğimde merdivenin diğer ucunda bir ayağını basamağa koymuş, kolunu dizine yaslamış Doğan'a baktım. O bile sinirli gözüküyordu.

"Ecem var ya abin olmasa gebertmiştim onu, biliyorsun değil mi?"

Tunç'un sinirli çıkan sesiyle gözlerimi ona çevirip elimi koluna koydum. Kendini tutmaya çalıştığı her halinden belliydi, çene kasları kasılmıştı. Benim de Ecem'in de ağlamasına tahammülü yoktu. Ecem, mahçupça başını salladı.

"Biliyorum. Haklısın, ne diyebilirim ki? Bazen abim olduğu için utanıyorum."

"Deme öyle."

Aniden kurduğum cümle karşısında hepsinin bakışları üzerime çullanmıştı. Bana yaptıklarına rağmen kardeşi bile onu savunmazken hâlâ onu korumama sinirleniyorlardı, farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu.

"Ben biraz hava alacağım. Siz de çalışmaya gidin, hoca kızmasın. Beni sorarsa idare edersiniz."

Ecem kaşlarını çatıp direkt karşı çıktı. "Olur mu kızım öyle şey? Yalnız bırakır mıyım ben seni? Ben de geleceğim."

"Ecem, lütfen itiraz etme. Ben iyiyim. Biraz yalnız kalmam gerek sadece."

Tereddütte kalsa da yalvaran bakışlarıma karşı koyamayıp onay vermek zorunda kaldı. Tunç'un öğütlerinden sonra bir üst kattaki tuvalete çıktım. Elimi yüzümü yıkarken bir yandan düşünüyordum. Hazal'ın dediği gibi küçük bir tartışma yaşamış olmalıydılar, o kadar. Ayrılığın onların arasında söz konusu olduğunu sanmıyordum. Hazal gayet güzel ve bakımlı bir kızdı sonuçta, niye olsundu ki?

Saçlarımı üstünkörü düzelttiğim sırada tuvaletin kapısı açıldı ama bakma gereksinimi duymadım. Ayakkabılarıma bakarak tuvaletten çıkmaya çalıştığımda kapıya yaslı beden buna engel oldu. Ela gözlerimi yüzüne çevirdiğimde karşılaştığım kişiyle suratım düştü. Niye orada duruyordu sanki?

"Çekilir misin, Hazal?"

Ona kibar konuşmak o kadar zoruma gitmişti ki, anlatamazdım.

"Neden Pollyanna? Beni görmek seni bu kadar mı rahatsız ediyor?"

Sinirlerime hakim olmak için çaba gösterdim, geriledim. Hazal bunu fırsat bilip doğrularak üzerime doğru birkaç adım attı ve itici bir şekilde gülümsedi.

"Seni bir konuda uyarmalıyım tatlım. Ata, benim sevgilim. Eğer gözünü ona dikmek gibi bir hata yaparsan, gözlerini yerinden çıkartırım. Anladın mı?"

Her kelimeye ayrı vurgu yapmıştı konuşurken. Sinir bozukluğuyla güldüm. "Öyle bir amacım olduğunu da nereden çıkardın?"

"Sevgilime olan bakışlarını görsen anlardın ne demek istediğimi, Hiracığım. Sence de fazla belli etmiyor musun onu sevdiğini?"

Yüzümü buruşturdum, onu sevmiyordum. Yani öyle olduğunu umuyordum. Sevsem bile ne yazardı ki? O başkasıyla mutluydu ve ben mutluluğunu bozmak istemezdim.

"Yanlış düşünüyorsun, onu sevmiyorum. Sevgilin umurumda değil."

Sarı saçlarını eliyle geriye attı ve yakamı düzeltti. "Ben baştan uyarımı yapayım da, sonra yine hayal kırıklığı yaşama. Beni seviyor falan ya. Hatta seni benim için aldatmıştı. Unutma bunları cici kız, tamam mı?"

Bana küçümser bir bakış attıktan sonra tuvaletten çıktı. Dediklerini umursamıyordum. Derin bir nefes çektim içime.

Hayır, dedikleri içime işlemişti.

Elimi tutunmak için tezgâha yasladım. Haklıydı ve bu canımı acıtmıştı. Onu sevmesi canımı acıtmıştı.

Selam! Okullar açıldı, nasılsınız? Nasıl geçti ilk hafta? Benim salıya kadar çözmem gereken coğrafya testleri var. *gözünü deviren emoji*

Bir sonraki bölüm güzel bir texting olacak. Hazırlıklı olun. ;) Anonime adım adım yaklaşıyoruz ama yolumuz uzun.

Kalp kalp kalp!

BATAKLIK | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin