-6-

1K 63 114
                                    

Multimedia'da Tunç var! *-*

Bir günde iki bölüm, hadi yine iyisiniz. Ama yarın bölüm atabileceğimi sanmıyorum çünkü hastane ve dişçide sürünüyor olacağım. :(

Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar pıtırcıklarım!

Ağzım duyduğum şeyin verdiği şaşkınlıkla aralanırken elimde tuttuğum meyve suyu dolu cam bardağı sıktım ve yutkundum.

"Siktir. Şaka yapıyor olmalısın."

Tunç, benim veremediğim tepkiyi ortaya koyduğunda sulanan gözlerimi Ecem'den kaçırdım. Gülümsemeye çalıştıysam da başaramadığımdan adım kadar emindim. Ecem'i üzmek istemiyordum, bu yüzden tepkilerimi kontrol altında tutmaya çalıştım.

"Senin adına sevindim." diye mırıldandım, her ne kadar güçsüz çıkan sesim şiddetle bunun aksini iddia etse de. Ecem gözlerini devirdi ve alayla konuştu.

"Ya ya, ne demezsin. Ben de abim okula gelse de her teneffüs bana sataşsa diyordum."

Ata Altun. Ecem'in çok sevdiği biricik (!) abisi, hayatımı kısa zaman içinde kâbusa döndüren ilk ve tek eski sevgilim. Ben Ata'ya daha liseye yeni başladığım zamanlarda tutulmuştum. Onuncu sınıftaysa ona açılmış ve onun da bana karşı boş olmadığını öğrenmiştim. Üç ay çıktıktan sonra ise Ata'nın beni aldatmasıyla ayrılmıştık. Böylelikle ilk hayal kırıklığımı yaşamış, bir daha da hiçbir erkeğe o anlamda bir şeyler hissetmemiştim.

Ata'yla sevgili olduğumuz süre içerisinde Ecem ile tanışmıştım. Başta birbirimizden nefret ettiysek de sonradan sıkı dost olmuştuk. Öyle ki Ecem, sırf ben rahatsız olurum diye yanımda Ata'nın adını bile ağzına almıyordu.

"İyi de okuldan atılmamış mıydı o?"

Doğan'ın sorusunu başımla onaylayarak Ecem'e baktım. Ata, onuncu sınıfın ikinci döneminde o zamana kadar aldığı disiplinlerden dolayı okuldan atılmıştı. Açıkçası bu benim işime gelmişti, her gün yüzünü görmek zorunda kalmaktan kurtulmuştum. Şimdi geri dönmesi benim için her anlamda zor olacaktı.

"Atıldı atılmasına da... Biliyorsun, babamın ikna edemeyeceği insan yok. Müdürle de arası iyiydi zaten, fazla zor olmamıştır."

Herkes sessizleşirken ortamdaki nefesin bana yetmediğine kanaat getirerek ayaklandım.

"Eve gitmeliyim." diye mantıklı olduğunu düşündüğüm bir yalan uydurup dış kapıya ilerleyecekken Ecem kolumdan tutarak beni durdurdu.

"İyi görünmüyorsun. Biliyorum, Ata'yla iyi bir geçmişiniz yok ama elimden bir şey gelmez. Sen merak etme, o geri zekâlıya ödeteceğim bunu ben."

Burnumu çektim ve Ecem'in yanaklarını sıktım. "Hayır Ecem, hiçkimseye hiçbir şey ödetmeyeceksin. O mevzu çok geçmişte kaldı hem, inan umurumda bile değil."

"Emin misin?" Ecem dudaklarını büzerek bana baktığında kafamı sallamakla yetindim. Beklemediğim bir anda kollarını bedenime sıkıca doladığında öylece kalakalmıştım.

"Bensiz sarılma mı olur be? Aşk olsun!"

Doğan üzerimize çullandığında dengemi kaybedecek gibi olsam da hemen toparladım.

"Yavaş lan ayı! Ezdin kızları."

Tunç, hoşnutsuzca homurdandığında üçümüz de ona dönüp elimizle gel işareti yaptık. Başta itiraz etse de sonradan dayanamayıp o da küçük ama büyük anlamlar taşıyan sarılmamıza katıldı. Biz fazla sarılan ya da duygularımızı belli eden tipler değildik. Belki en fazla bir yıldır arkadaştık ama çoğu insandan daha samimiydik. Yapış yapış olmayı sevmezdik. Bu yüzden sarıldığımız anlar sayılı ve değerliydi.

"Yeter bu kadar." diyerek onları kışkışladığımda gülüştüler.

Portmantoya ilerleyip şişme montumu üzerime geçirdim ve çantamı sırtıma takıp ayakkabılarımı giydim.

Tunç, tüm itirazlarıma rağmen beni eve bırakmak istediğinde Ecem ve Doğan'la vedalaşarak asansöre bindik. Evime giden dar yolda sessizce yürürken Tunç, uzun zaman sonra ağzını açıp konuştu.

"Unuttuğuna emin misin?"

"Elbette eminim. Bir yıl geçti sonuçta. Az bir vakit değil."

Rüzgârın şiddetlenmesiyle montumun fermuarını ağzıma kadar çekip yürümeye devam ettim. Evimin önüne geldiğimizde topuklarımın üzerinde Tunç'a döndüm.

"Neden sordun ki?"

Pantolonunun cebine ellerini yerleştirip omuz silkti. "Sen ve Ecem'in üzülmesi bu dünyada isteyeceğim son şey bile değil, fıstık."

Gülümseyerek ona sarıldım. "Teşekkür ederim."

Bana küçük bir baş selamı verdi ve arkasını dönerek geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Tam eve gireceğim sırada cebinden düşen bir şeyin görüş hizama girmesiyle hızla oraya ilerledim. Kâğıt parçasını elime alıp doğruldum ve Tunç'a seslenecekken gözden kaybolduğunu fark ettim. Nasılsa yarın veririm düşüncesiyle omzumu silktiğimde kâğıtta yazanlar, gözlerimin fal taşı gibi açılmasına sebep oldu.

Tüm bencilliğine ve kibirine rağmen sana âşık olduğum için kendimden iğreniyorum, H.

BATAKLIK | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin