Ders zili çaldığında koridordaki camın önünde dikilmeyi üzülerek kesip sınıflarımıza doğru adımladık. Bugün haftanın ilk günüydü ve ikinci derse giriyorduk, Ata'yı henüz ortalıklarda görmemiştim. Ecem biraz gecikeceğini söylemişti, nedenini o da bilmiyordu.
"Tarihe kurban gidiyorum, elveda." diyerek sahteden burnumu çektiğimde Doğan sırıttı.
"Bizim dersimiz beden, ağlayın."
Ecem'le Doğan yumruklarını tokuşturduklarında gözlerimi kısarak onlara baktım. Sınıflarımız karşılıklı olduğu için kapıdan kapıya konuşuyorduk. Tunç beni dürtüp hocanın geldiğini haber verdiğinde koşarak yerime oturdum. Kısa sürede o da yanıma oturmuştu.
Göbekli tarihçi kapıdan içeri giydiğinde gözlerimi bayarak ayağa kalktım. Eliyle oturmamızı işaret ettiğinde ağzımın içinde homurdanıyordum. Bizi pek umursamaz, dersini anlatıp çıkardı. O kadar nefessiz konuşuyordu ki sınıfta çıt çıkaran olmuyor, herkes uyuyordu. Dinleyen tek tük kişi vardı. Adam iyiydi, hoştu da... dersi fazla uyku getiriyordu. Sözel derslere kesinlikle gelemiyordum.
Kapı tıklatıldığında hocanın 'gir' komutuyla birlikte içeriye okul müdürümüz girdi. Kaşlarım merakla havalanırken uyuklayanlar teker teker doğruluyordu.
"Hocam kusura bakmayın bölüyorum ama bir konu var."
Müdür, tarih hocasının gereksiz nezaket sözcükleri eşliğinde sınıfa girip tahtanın önünde durduğunda Tunç'un kulağına fısıldadım. "Neler dönüyor?"
Tunç yüzüne bilmediğini anlatan bir ifade takındığında bakışlarımı konuşmaya başlayan müdüre çevirdim.
"Gençler bildiğiniz üzere geçen yıl bir arkadaşınız aldığı cezalardan dolayı okuldan atılmıştı." Duraksayıp boğazını temizledikten sonra devam etti. "Ancak yakın dönemlerde o arkadaşınızın birkaç olayda iftiraya maruz kaldığı ispatlandı ve okulumuza geri döndü. Gel bakalım."
Aralık kapıdan içeri süzülen Ata'yı görmemle ağzım şaşkınlıkla açıldı. Sınıftakiler çoktan kendi aralarında fısıldaşmaya, dedikodu yapmaya başlamıştı. Bense şoktan çıkmaya ve durumu kavramaya çalışıyordum.
"Ata'yı birçoğunuz tanıyorsunuzdur. Bundan böyle bu sınıfta öğretim görecek, olay istemiyorum. Benim yetişmem gereken acil bir toplantı var. İyi dersler hocam."
Kapanan kapıyla beraber aklım soru işaretleriyle dolduğunda sinirle soludum. Bu sınıfta öğretim görecek de ne demekti? Ata eşit ağırlıkçıydı. Bölüm mü değiştirmişti? Saçlarımı yolmak, bağıra çağıra tepinmek istiyordum.
"Geç evladım boş bir yere."
Tarihçinin konuşmasıyla Ata, ellerini ceplerine koyarak bana göz kırptı ve çaprazımdaki sıraya oturdu. Dişlerimi sıktım, her zaman kaba bir çocuk olmuştu ama bu beni ilk defa bu kadar rahatsız ediyordu. Yüzündeki pis sırıtış midemi bulandırıyordu.
"O gözünü götüne monteleyeyim de bak bakalım bir daha göz kırpabiliyor musun."
Tunç'un mırıldanmasıyla ona dönüp tebessüm ettim. "Sorun yok, sakin ol."
Sorun vardı. Dehşet bir sorun vardı fakat Tunç'un bunu bilmesi gerekmiyordu. Tunç da, Doğan da koruyucu tipte erkeklerdi ve bana yaptıklarından dolayı Ata'ya karşı saf bir öfke besliyorlardı. Hatta Ecem bile. Doğan bunu Ecem ve beni rahatsız etmemek için pek belli etmiyordu ancak Tunç için aynı şeyi söyleyemezdim.
Ata'ya yandan bir bakış attığımda iki parmağını şakağına yaslamış bir şekilde beni izlediğini gördüm. Kaşlarımı kaldırarak 'ne var' dercesine başımı salladığımda hafifçe omuzlarını silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK | Yarı Texting
Teen FictionHira: Yaptıklarımdan hoşlanmıyor olabilirsin. Evet, belki ikiyüzlüyüm. Belki bencilim. Ama inan bunlar umurumda değil. Hira: Çünkü henüz çocuğum ve bunları düşünerek vakit kaybedemem. Hira: Fakat sandığının aksine mükemmel bir hayatım olduğu ya da...