-54-

561 36 356
                                    

Fotoğrafta sırasıyla Hira, Ata, Tunç ve Ecem var. Hangisine düşeceğime şaşırdım ulan.

Uzun bir bölüm oldu, bol bol yorum yapın lütfen.

İyi okumalar!

Bana büyük gelen gözlüğü düzeltip kafama siyah kepimi taktım ve parmak uçlarımda yürümeye başladım. Bugün cumartesiydi, prova olduğu için erkenden okula gelmiştik. Henüz çalışma başlamadığı için gizlice Tunç'u takip ediyordum.

Birden yakamdan tutulup kedi misali çekildiğimde çığlık atacak gibi oldum fakat ajan olduğumu hatırladığımda bu eylemden vazgeçtim. Bakışlarımı beni tutan kişinin gözlerine çevirip tatlı tatlı gülümsedim.

"Miyop gözlüğü ve eski püskü bir şapkayla kamufle olacağını mı sandın geri zekalı? Ne yapıyorsun?"

Ecem yakamı bırakıp kıstığı gözleriyle suratıma işkence uygularken kollarını göğsünde bağladı. Yakalanmıştım.

"Hiç." derken aradaki 'i' harfini uzattım. Ecem sahte bir şekilde sırıtıp beni kör noktaya çekti ve kafamdaki şapkayı alıp kendine ters bir biçimde taktı.

"Yemedim, anlat."

"Kanka ama-"

"Sormadım Hira, anlat dedim. Hemen."

Tehditkâr bakışlarıyla omuzlarım düştü. "Abin benden bir şey saklıyor, onun ne olduğunu bulmaya çalışıyorum."

Bu kez gözümdeki gözlüğü alıp evirip çevirdi, bana doğru salladı. "Şaşırmadım. Da, bu kılık neyin nesi?"

Yalan bulmaya çalıştığım için ağzımda garip sesler çıkardım, Ecem kanmadı. Aksine üstüme gelip çenemden tuttu ve gözlerini gözlerime dikti.

"Küçük sinsi seni... Bana anlatmadığın bir şeyler var, değil mi?"

Kafamı hızla iki yana sallasam da bana inanmadı. Ellerimi birbirine sürtüp Ural'dan ödünç aldığım gözlüğü elinden almaya çalıştım fakat vermedi.

"Biraz daha oyalanırsak öğrenmeyeceğiz!"

Ecem'in ne söylediğimi sormasına izin vermeden elinden tutup çekiştirdim. Kimsenin bu civarda olmadığına emin olduktan sonra girdikleri boş sınıfın önünde durdum.

"Niye beni-" Ecem fısıldamaya dahi yeltenmeden seslice konuştuğunda susması için işaret yaptım. Kaşlarını çatıp önünde durduğumuz sınıfın kapısını yavaşça araladı. Aynı anda kafamızı uzatıp pencerenin önündeki Tunç ve Ata'ya baktık. Şansımıza kapının sesini duymamışlardı. Tunç, tek eli cebinde umursamazca pencereden dışarı bakarken Ata'nın sinirlenmeye başlıyor gibi bir hali vardı.

"Ne söyleyeceksen söyle, seninle uğraşamam ufaklık."

Ata'nın 'ufaklık' lafına yüzümü buruşturdum. 18 yaşında diye kendini büyük zannediyordu halbuki öyle bir şey yoktu.

"Ben değil, sen söyleyeceksin."

"Benim sana söyleyecek bir şeyim yok."

"Hira'dan bir şey sakladığını biliyorum."

Göz devirirken "İyi ki çaktırmayacaktın." diye mırıldandım. Ecem yanımda neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Buradan sonra beni büyük bir sorgu bekliyordu anlaşılan.

Tunç, Ata'nın üstüne doğru bir adım attığında Ecem'le birbirimize baktık. Tekrardan bakışlarımızı onlara çevirdiğimizde kavga olmaması için dua ettim. Konuşmasına ikna et derken kavga çıkarmasını sağla demek istememiştim.

BATAKLIK | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin