Alkan, oradan oraya savrulurken, aklındaki tek şey yosun gözlüsün gözleriydi. Kırk gündür bir mağaranın içinde görevdeydi. Her ölüme yaklaştığında, keşke son kez sesini duysaydım diyordu. O gün kendine söz verdi Bu cehennemden kurtulduğunda yosun gözlüsünü arayacaktı. Amirlerinden gelen emirle, takipte oldukları gurubun çökertildiğini, görevin bittiğini öğrendiler. En kısa sürede mağarayı terk ettiler. Otele yerleşip, tıraş oldular, günler sonra banyo yapmanın keyfini yaşadılar. Aklı yosun gözlüsüne takıldı. Eline telefonu aldı. Arama tuşuna basıp, basmamak konusunda kararsız kalsa da, mağaradaki sözünü hatırlayınca arama tuşuna bastı. Çalan sesi dinlerken, heyecandan ellerinin terlediğini hissetti. Yosun gözlüsünün sesini duymak ona iyi gelecekti. Ne diyeceğiniyse hiç düşünmemişti. Çünkü onun için ne söyleyeceğinin değil, yosun gözlüsünün ne diyeceğinin önemi vardı.
Dilek, tüm gece annesinin sinir krizleriyle uğraşmıştı. Babası ile annesinin birbirlerine olan bağlılıkları, annesinin bu halde olmasının sebebiydi. Biliyordu, annesi babası olmadan bir güne uyanmak, onsuz uyumak istemiyordu. İstemediklerini yaşıyor olması, onu acılar içinde bırakıyor kaldıramamasına sebep oluyordu. Tüm bu düşüncelerle çıktı annesinin odasından. Doktorun yaptığı sakinleştirici sayesinde, uykuya dalmıştı. Aklı onda kalsa da, kahve içmek için mutfağa indi. Kahve içmezse yığılıp kalacaktı. Mutfağa inip, suyu koyduğunda, telefonunun çaldığını duydu. Koşarak çıkıp telefonuna ulaştı. Arayan numaranın gizli numara olduğunu görünce, kalbi yerinden çıkacak sandı. Kendini zorlukla toparlayarak, telefonu açtı.
“efendim”
“yosun gözlüm, nasılsın”
“İyiyim, sen nasılsın” Aslında iyi değildi. Her bir hücresi can çekişiyordu. Bedeni acılar içinde kıvranıyordu. Anla dedi iyi olmadığımı fark et.
Alkan yosun gözlüsünde tuhaflık olduğunu hissetti. Onunda benim gibi canı yanıyordur diye düşündü. Bu sırada kulaklarına dolan çığlıkla, sorun olduğunu anladı.
Dilek, çığlığı duyar duymaz, telefonu düşürüp koşmaya başladı. Annesinin odasına geldiğinde, annesini yerde bağırırken buldu. Az önce yatırmıştı hâlbuki uyuyor sanmıştı. Sarıldı annesine sıkıca, kokladı. Saçlarını okşadı. Annesi biraz sakinleşince yatağa yatırdı. O da başına oturup saçlarını okşamaya devam etti. Adamın meraktan delirdiğinden habersiz, annesini sakinleştirmeye çalıştı.
Alkan duyduğu çığlıktan sonra, telefonun düştüğünü anladı. Ne kadar bağırsa da ses gelmedi. Meraktan delirdi. Kimdi o bağıran? Neden bağırıyordu? Yosun gözlüsüne onunla konuştuğunu unutturacak kadar ne olmuştu? Hemen eline telefonunu alıp, arkadaşlarını aradı. Araştırmalarını istedi. Hemen il uçakta yer ayırttı. Hava alanına giderken, arkadaşlarından haber geldi. Yosun gözlüsü babasını kaybetmişti. Canından can gitmişti. Güzel gözlüsü, kanıyordu. Yanında olmalıydı. Ne olursa olsun onunla olmalıydı.
Dilek annesinin yanına uzandı. Anne kokusu ve günlerin yorgunluğuyla, uyuyakaldı. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu. Çalan kapıya uyandı. Yanında annesini göremediği için tedirgin olsa da, kapıyı açmaya gitti. Gelen tek dostu, arkadaşı Zühre’ydi. Zühre ile içeriye girdiler.
“Zühre’m annem yok, evi arayalım”
“Ben banyoya bakayım, sende mutfağa bak”
“Tamam, kuzum bakıyorum”
Zühre, Dilek’in acı çığlıklarıyla yukarıya koştu. Yukarıya çıktığında gördüğü manzara, dayanılmazdı. Nesrin teyze bileklerini kesmişti. Tüm banyo kan içindeydi. Zühre hemen ambulansı aradı. Ambulans gelene kadar, ömründen ömür gitmişti. Canı ellerinde kan, “uyan anne” diye bağırırken, Zühre çaresizlikten delirmek üzereydi. Hastaneye gittiklerinde annesi hemen ameliyata alındı. Dilek kendini kaybetmişti. Bu kadar acıya nasıl dayanacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Ficción GeneralTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....