Yavuz hemen kendini toplayıp, Zühre’nin önüne geçti. Fikret silahını bırakmanın cezasını çekiyordu. Buradan hemen çıkmalıydı. Yarası derindi. Kurşun hala içindeydi. Ayağa kalktı. Yavuz ile karşı karşıya geldi. Yavuz gözünü kırpmadan tetiği çekti. Kurşun omzuna saplandı. Yere düşmemek için oldukça çabalaması gerekti. Kurşun onu durduramamıştı. Acele etmeli buradan çıkmalıydı. O sıra ayaklarının dibindeki silah dikkati çekti. Giderken yanında o kadını da götürmeliydi. Kendinden beklenmeyecek bir atakla silahı alıp, Ayten’e ateşledi. Sonrası birbirine karışan sesler ve bundan yararlanan Fikret’in kaçmasıydı. Alkan sandalyeden düşmüştü. Ayten yaralanmıştı. Zühre robot gibi yanına eğildi. Çok kan vardı. Ne yapacağını bilemiyordu. Ayten bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Ne dediğini anlamak için, ona doğru eğildi. Bu sırada Yavuz, Alkan’ı çözmüştü. Ambulans çağırıyordu. Alkan aynı anda Zühre ile eğildi Ayten’e, kızım beni kurtardın. Hakkını helal et. Zühre bir anda ayağa kalktı. Yavuz’un elinden telefonu aldı. Bağırıyordu bu ambulans hemen gelmeliydi. Ayten, Alkan’ın elini tuttu. Kardeşin, Zühre sana emanet. Ona iyi bak, ona bir şey yapmasına izin verme diyebildi. Kopkoyu bir karanlığın kollarına düşerken duyduğu son ses, kızının gitme diyen çığlığıydı. Ayten’in kendini kaybetmesiyle, Zühre de kendini kaybetmişti. Gitmemeli, gidemez diye bağırıyordu. Alkan onu sakinleştirmek için sımsıkı sarıldı. O annesinin ona emanetiydi. Kardeşiydi canıydı. Alkan bunlarla boğuşurken, o sırada ambulans gelmişti. Hemen ambulansa aldılar Ayten’i. Hastaneye giderken Zühre’ye sakinleştirici yapılmıştı. Hala sakinleşmemesi ikisini de korkutuyordu. Herkes mahvolmuştu. Alkan öğrendikleri ile boğuşurken, Yavuz’un yüreği ikiye bölünmüştü. Bir tarafı Ayten için, diğer yarısı sevdiği için atıyordu. Hastaneye geldiklerinde, Zühre uyutulurken, Ayten ameliyata alınmıştı. Kurşun kalbe çok yakındı. Doktorlar çok umut verici konuşmamışlardı. Alkan ameliyathanenin önünde geçmişle hesaplaşırken başka bir yerde Fikret yaşamak için çabalıyordu. O anda herkes onu unutmuştu. Öncelikleri Ayten’di. Alkan, kızıyordu kendisine, o adamın yaptıklarını görememesine. Yavuz, Alkan’ın omzuna dokunduğunda gerçek dünyaya dönmesi gerektiğini fark etti. Hemen Zühre’yi sordu. Annesi ölüyordu. Kardeşi bilmediği halde perişandı. Hissediyordu demek ki, güzel yürekli kardeşi. Yavuz, Alkan’a sorması gereken çok şey olduğunu biliyordu. Sorsa yeri değildi, sormasa o adam kaçmıştı. Zarar verebilirdi. Köstebek hala içlerindeydi. Kafası karışmıştı. Alkan, Yavuz’un kıvranışı görmüştü. Annem ameliyattan çıkana kadar olmaz, Yavuz, o bir çıksın sonra hepsini yapacağız. Şimdi annemi bekleyelim olur mu? Yavuz o kadar şaşırmıştı ki, sadece kafasını sallayabildi. Annem demişti, o zaman Alkan ve Zühre kardeşti. Saatlerce beklediler, kimse bir haber vermiyordu. Alkan delirmenin sınırına gelmişti. Doktor ameliyathanenin kapısından çıkar çıkmaz, kaybetme korkusu içine işledi. Ameliyat iyi geçse de, kurşun çok zarar vermişti. Yoğun bakıma alınmıştı annesi. O şerefsizin canını yakmasına engel olamamıştı. Annesi şimdilik nefes alıyordu. Onun bunu yapana ödetmesi gereken bir bedel vardı. Yavuz, deliliğin sınırlarında dolaşan arkadaşını sakinleştiremiyordu. Zühre kendine gelse de, hala ruh gibiydi. Bu yüzden oda Alkan’ı sakinleştiremiyordu. Zühre yataktan kalktı. Ayten ve Yavuz’un ona ihtiyacı vardı. Kapıdan çıkacakken, Alkan’la çarpıştı. Alkan bir ağabey şefkatiyle iyi misin güzelim dediğinde, akmaya hazır gözyaşlarını salıverdi. Alkan kardeşi ağladıkça, daha çok yanıyordu. Sımsıkı sardı kardeşini. Onun üzülmesini hiç istemiyordu. Annesi olduğunu bilmeliydi. Ama bu kararı annesi vermişti, bilmemeliydi kardeşi diyorsa öyle olacaktı. Zühre, Alkan’a sarılıp daha çok ağladı. Yorulmuştu güçlü olmaya çalışmaktan, bunu ona yapanı biliyordu ve o kaçmıştı. Ona bunu ödetmeliydiler.
-Bunu yapanı bulmalıyız, bunu Yavuz’a borçluyuz. Hadi gidelim ve onu bulalım.
-Tamam, gideceğiz güzelim, önce sakinleş biraz, sonra gideceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Tiểu Thuyết ChungTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....