Yeni şehir neler getirecekti. Kızlar bilinmezliğe giderken, hepsinin yüreğinde başka şeyler vardı. Şevval ilk kez aile sıcaklığı hissediyordu. Sıla ayrılığın sancısını çekiyordu. Dilek, aşk acısıyla boğuşuyordu. Zühre toplamaya dağılmamaya çalışıyordu.
Yeni şehir, yeni ev iyi gelecek miydi? Yoksa tam tersi yok oluşlarını mı hızlandıracaktı? Bilinmezliklerle dolu yolculuğun ardından, hastaneye geldiler. Sıla hemen kontrol altına alındı. Şevval’in sargıları değiştirildi. Kızlar Sıla’yı bırakıp, evin yolunu tuttular. Doktor yanında kimsenin kalmasına gerek yok dediği için onu yalnız bırakmışlardı. İçlerine hiç sinmese de, yapacak bir şey yoktu.
Evlerinin dekorasyonu bitmek üzere olduğu için hemen eve gittiler. Eve girdiklerinde gördükleri curcuna hepsinin kafasını dağıtmasına iyi geldi. Sılaya en güneşli odayı verdiler. Odaların hepsi güneş alıyordu. Sıla’nın odası yandaki bebek odasına açılıyordu. Bu ona iyi gelecekti. Dışarıdan girişi iptal etmişlerdi. Sadece onun odasından giriş olması çok güzeldi. Evde çok ince detaylar vardı. Sanki bu ev onlar için özel olarak yapılmıştı. Çatı katını Zühre almıştı. Herkes onun işinin önemini bildiğinden orasını ona uygun görmüştü. Herkesin kendine ait iki odası vardı. Odalarının birinin kapıları iptal edilmiş, sadece diğer odadan girişleri mevcuttu. Bu durum kızların oldukça hoşuna gitmişti. Evdeki sekiz oda Dört odaya düşse de kızlar hallerinden memnundu. Çok büyük bir salonları vardı. Mutfaklarından terasa açılan bir kapı vardı. Bahçesi çok güzeldi. Yan taraftaki iki odalı evde, yardımcılar için çok iyi olmuştu. İçindeki parkı ve havuzu bebek için çok güzel olacaktı. Herkes odasına bayılmıştı. Zühre yine yapacağını yapmıştı. Mimara ne zaman kendilerini anlatmıştı. Mimar sanki onları yıllardır tanıyormuş gibi dekore etmişti tüm evi. Sıkıtıyla geçen günün sonu pizza eşliğinde bitirildi. Kızlar yemeklerini yer yemez odalarına çekildi. Kimi kendini uykunun kollarına bıraktı. KİMİ DE SEVDİĞİYLE VEDALAŞTI.
Şevval aile olmanın mutluluğunu yaşarken, sızmıştı. Fazla mutluluk yorgunluk yapmıştı. Zühre doğuda yaşadığı tecrübeden sonra, daha bir farklı olmuştu. Gelen maili incelerken her şeyin eskisi gibi olmayacağını kavramıştı. Dilek ise açtığı şarkıyla anlatıyordu her şeyi…
DENİZ ANLATIYOR MU BENİ SANA? (KENT ŞARKILARI)
Deniz anlatıyor mu beni sana
Hatırla sesimi dalga dalga
Sularda esen yel ben miyim ki
Sor suyun rüzgarına
Deniz anlatıyor mu beni sana
Hatırla adımı koylarında
Hala mı uzaktayım yoksa yanı başında
Kalbinde güzel uykuda
Bir bütün aşkım ben haydi böl beni
Dağılsın elinde hissimin her zerresi
Seyrettiğim senin kalbin bakta gör beni
Sağılsın senin ağzından
Adımın her hecesi
Ölürsem kimliğimden öğren adımı
Bölüş annenle acını sına sabrını
Yıka kefenle duala bütün kahrımı
Sevgilin şimdi sorguda
Sevgilin şimdi yangında
Gözyaşları sel olup akarken, yüreği neden diye haykırıyordu. Can acısı çok büyüktü. Nasıl geçecekti. Nasıl baş edecekti. Askeriyeye başvuracaktı. Nasıl komik geldi bu durum ona. Oysa ona yakın olabilmek umuduyla düşünmüştü bunu. Şimdi elinde hiç bir şey kalamamıştı. Yeniden hayata tutunmaya ihtiyacı vardı. Burada bir kreş açabilirdi. Bu fikir ona iyi gelmişti. Acıyı bastırmayı öğrenmişti. Geçen zaman yaraların kabuk bağlamasını sağlamıştı. Geçmeyeceğini bununla yaşaması gerektiğini öğrenmişti. Yarın ilk iş kreş için yer bakacaktı. Sonrası mı? Allah yardım ederdi…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....