Alkan, bu ücra köye geleli bir hafta olmuştu. Helikopterle attıkları günün sonunda, köy muhtarıyla görüşüp, öğretmen olarak göreve başlamıştı. Öğretmen olarak biliyordu tüm köy halkı onu. Herkes yardım etmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Onlar onu öğretmen olarak bilse de, o buraya bu sınır köyünü korumak için gelmişti. Çok tehlikeli bir bölge de olan bu köyde olmak, onu mutlu ediyordu. Atmayı sevdiği gittikten sonra kesen kalbinde, buranın sayesinde titreşimler olmaya başlamıştı. Kendini işe yarar hissetmek ona iyi gelmişti. Buraya ilk geldiği gün yazmıştı ona. Muhtar gönderdiğini söylediğinden beri içi içine sığmıyordu. Acaba ne hissedecekti yosun gözlüsü…
“Yosun gözlüm;”
Sen istediğin için karşına çıkmadan, senden çok uzaklara gidiyorum. Artık yakınlarında değilim. Seninle aynı havayı solumuyorum. Aynı yağmur altında ıslanmıyor, gök kuşağını izleyemiyorum. Aramızda kilometrelerce uzaklık, dağlar, denizler var. Ülkemin ücra bir köyünde öğretmen olarak çalışıyorum. Burası o kadar yoksul, o kadar yardıma muhtaç ki meleğim… Utandım kendimden, yaşayışımızdan, insanlığımızdan… Buradaki insanlar samimiler, geldiğimden beri bana yardım etmek için, ellerindeki üç beş kuruşu da harcadılar. Okumak, eğitim almak için çabalıyorlar. Yıllar sonra gelen ilk öğretmenim ben, beni görünce çok sevindiler. Onlara yardım etmek istiyorum meleğim. Senin boşluğunu onlarla doldurmak, onları korumak istiyorum.
Seni korumayı başaramadım. Affet yosun gözlüm. Bir şeyleri değiştiremediğim için, vatanımı terk edip yanına gelemediğim için affet yosun gözlüm. Bil ki bu dünya dönmeye devam ettikçe, son nefesimi verene kadar seni seveceğim. Senden hiç vazgeçmedim, seni hiç unutmadım. Sensiz hiç nefes almadım. Yemin ederim ki, seni düşünmediğim bir gün ve seni düşünmeden aldığım bir nefes olmayacak. Seni Allah’a emanet ediyorum. Kendine iyi bak. Ben senin için ölmüyorum. Sende benim için, yaşamaya devam et.
“Alkan”
Nerede olduğunu söylemeden anlatmıştı her şeyi, herkesi. Anlardı yosun gözlüsü, kesin umut bağlar yardım etmeye çalışırdı. Belki bir rüzgar getirirdi onun kokusunu…
Dilek günler sonra ilk kez iyi hissediyordu. Aylar sonra ilk kez arkadaşlarıyla vakit geçirecekti. Hayata dönüyordu. Ama bir tarafı hep eksikti. Ömrünün sonuna kadar da eksik kalacaktı. Özledi yine onu, gözleri doldu. Acaba ne yapıyordu şimdi, oda düşünüp özlüyor muydu? Toparladı kendini, kafeden içeri girdi. Sahil ona Alkan’ı hatırlatıyordu. Gülümsemeye çalışarak gitti arkadaşlarının yanına. Lise arkadaşlarını toplamak Zühre’nin fikriydi. Uğur ona iyi geleceğini söylediğinden beri harıl harıl çalışmış, bu gurubu toplamayı başarmıştı. Dilek’in yüzü güldükçe, tüm yorgunluğu uçup gidiyordu. Güzel geçen gecenin sonunda, herkes dağılmıştı. Dilek sahilde yürümek istediğinde, kızsa da belli etmedi. Sahil ona iyi gelmiyordu. Sonra akşam eve gelen zarf geldi aklına. Uzattı canına, açmasını bekledi. Merak ediyordu. Yine üzülsün istemiyordu. Elleri titreyerek açtı zarfı. Biliyordu bu oydu. Katlı kâğıdı açmak bir asır gibi geldi. Okuduğu her satırda, gözyaşları sel oldu aktı. Bitmesin diye çok yavaş okudu. Tekrar tekrar okudu. O ağladıkça Zühre kahroldu. Kızamadı Alkan’a, kıyamadı Dilek’e… Çaresizlik bu olsa gerekti. Dilek darmadağın olmuştu.
Hasretinle yandı gönlüm.
Yandı yandı söndü gönlüm.
Evvel yükseklerden uçtu.
Düze indi şimdi gönlüm
Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm
Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm
Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğundan öldü gönlümDilek söyledikçe içinin yangını daha da yakıyordu onu. Alkan diyordu dili, tüm hücreleri. Sessiz dua gibi söyledi. Söyledikçe daha çok dağıldı. Benim için yaşa demişti ya ona, o senin için ölmüyorum demişti. Sende benim için yaşa demek ne kadar da kolaydı. Kolay mıydı onsuz yaşamak, nefes almak? Yokluğunda öldü gönlüm be sevdiğim, yaşamıyorum ben. Canım çok yanıyor, Allah’ım her gün ölüyorum. Bir kere öldür, kurtar beni. Yaşamak ölümden beter, yardım et Allah’ım. Dayanma gücü ver bana. Susmuştu Dilek, sessizce içine akıttı gözyaşlarını. Ne kadar öyle oturdular, ne zaman eve geldiler bilemedi. Yatağına yatıp, iki büklüm hıçkırarak ağladı. İçini kurutana kadar ağladı. Defalarca açıp okudu o kağıdı. Kızamadı sevdiğine, affet demişti. Affetmişti onu, kızmıyordu ona. Biliyordu zor olduğunu, yoksa gelirdi sevdiği. Kıyamazdı ona, bırakmazdı onu. Cevap yazmalıydı ona. Gönderemese bile yazmalıydı. Bir gün okurdu belki sevdiği. Hemen geçti masasının başına. Gözyaşlarıyla yazdı. Yazdıkça içi bomboş oldu.
Sevdiğim;
Sen benden vazgeçememişsin, bil ki bende senden hiç vazgeçmedim. Sadece sensiz bir hayata tutunmaya çalışıyorum. Kızma hemen ne demek tutunmak diye. Sen benim için ölmüyormuşsun, ben bunu sevmedim aşkım. Benim için yaşa. Ölümü sokma aramıza… Beni sensiz bıraktığını düşünmek bile istemedim. Biliyorum ki sen beni bırakmazsın, benden vazgeçmezsin. Ah aşkım keşke nerede olduğunu bilseydim. Yardım edebilseydim o yavrulara. Belki senin nerde olduğunu bilmiyorum ama yine de tüm sınır köylerinde ki okullara yardım göndereceğim. Yarından itibaren bu amaca tutunacağım. Bu vatanın bizlere ihtiyacı var. Sen orada ben de burada bir şeyler yapmalıyız. Boş durmak Türk Gencine yakışmaz. Seninle gurur duyuyorum. Allah yardımcın olsun. Belki yardımlarım senin okuluna da ulaşır. Belki kokumu sana getirir. Sensiz nefes aldığım bir günüm yok. Seni çok seviyorum.
“yosun gözlün”
Mektubu katlayıp, zarfa koydu. Gönderecek adresinin olmamasına ağladı. Keşke okuyabilseydi diye düşünmekten alamadı kendini. Dolabındaki sandığını çıkardı. İçindeki fotoğrafların yanına mektubu da ekledi. Yine yerine yerleştirdi. Telefonundan “zara hasretinle yandı gönlüm” şarkısını açtı. Onunla birlikte söyledi. Söylediği her kelimeyle ağladı. Canının acısını bastırmaya çalıştı.
Alkan, tüm gün koşturmuştu. Yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Masanın üzerinde ki radyoya uzandı. Tek bir kanal vardı bazen çekiyordu. İnşallah dedi. Sonra ses duyuldu. Gelecektin gelmez oldun, halimi hiç sormaz oldun diyordu. Ne güzel bir türküydü. Nasıl da anlatıyordu onları. Ağladı hallerine, kaderlerine. Hıçkırarak ağladı, içindeki tüm acıyı kusarcasına. Ağlayarak uyudukları daha kaç gece olacaktı? Kavuşabilecekler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....