Alkan önce duyduklarına inanamadı. Oyun zannetti. Sonra Fikret’in küfürleri sesin doğruluğunu kanıtladı. Oda gücünün yettiği kadarıyla bağırdı.
Anne ben iyiyim merak etme. Sen iyi misin? O pislik sana bir şey yaptı mı?
Ayten oğlunun sesini duymasıyla daha da güçlendiğini hissetti. Nasıl da iyi gelmişti sesi. İyiyim demişti. Fikret bu bağrışmaların kesilmeyeceğini bildiğinden, ikisini biraz hasret gidersinler diye, aynı odaya koymaya karar verdi. Biraz hasret giderirlerse, içlerinden birini geberttiğinde diğerinin canını daha çok yakardı. Alışkanlıklar can yakardı. Ayten kapının duvara vurmasıyla, savunma pozisyonu aldı. İki adam onu kollarından tutarak, sürüklemeye başladı. Bağırsa oğlu duyar üzülürdü. Sesini çıkarmadan başına gelecekleri kabullendi. Odaya girdiğinde önce karanlığa alışmaya çalıştı. Sonra aniden ışığın açılmasıyla, gözlerini ovuşturdu. Alkan’ın sandalyeye zincirlenmiş halini gördüğünde, hemen ona doğru hamle yaptı. Onu tutan adamlar onu bir sandalyeye oturttuklarında, sinirden küfür etmeye başladı. Adamlar Alkan’ın karşına oturttular onu, zincirler canını yaksa da, oğlunun yüzünü görmek hepsini unutturmuştu. Alkan ışığın yanmasıyla ne olduğunu anlamaya çalışmayı bırakmıştı. Sadece gözleri alışsın diye bekledi. Gözleri biraz olsun alışınca karşısındaki adamların annesini zincirlediklerini gördü. Annesi küfürler ediyordu. Sıkı kadındı belli olmuştu. Adamlar önünden çekildiğinde, annesini gördü. Annesi Ayten Amir miydi? Niye söylememişti ki? Anne deyip, dememek konusunda kararsızlık yaşarken, Ayten amir ona seslenmişti. Oğlum demişti.
-oğlum iyi misin?
-İyiyim anne, sen iyi misin?
-İç güveysinden hallice işte.
-Anne neden bana söylemedin annem olduğunu?
-İnan bende bilmiyordum. Bilseydim söylerdim. Ben seni tanıyamadım. Çok değişmişsin. Aslında geçmişi hatırlasam, mutlaka tanırdın. Tıpkı babana benziyorsun. Şerefsiz seni kaçırmasaydı asla öğrenemeyecektim. Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü. Ben başka şeyler için senin yanıma almıştım. Ama kader bana oğlumu verdi. İstemeden Fikret’in hırsını körükledim. Benim yüzümden buradasın.
- Hayır anne öyle deme. O pislik benimle ne derdi olduğunu anlattı. Seninle ilgisi yok. Anne nasıl kurtulacağız buradan.
Ayten sesini iyice alçaltarak, konuşmaya başladı.
-Kardeşinin ona bıraktığım ipucunu bulmasıyla. Dua edelim de bulsun.
Alkan duyduklarını anlayamadı önce. Sonra tekrar düşününce, annesi kardeşin mi demişti. İnanamıyordu bir gün önce ne annesi nede kardeşi vardı. Şimdiyse kocaman bir ailesi olmuştu. Annesi bu kadar sessiz söylediğine göre demek ki, şerefsiz bilmiyordu. Sorularını buradan çıkınca sormak için sakladı.
Zühre ve Yavuz bilgisayarın başına geçtiklerinde, her şeyin sonunun geldiğini biliyorlardı. Onlara bir şey olmadan kurtarmak için hızlı hareket etmeleri gerekiyordu. Sinyali bulduklarında çocuk gibi sevindiler. Tam olarak yerini saptamak için yarım saatleri vardı. Bu operasyon çok gizliydi ve içlerinde bir köstebek vardı. Bunun için bu operasyona sadece ikisi katılacaktı. Kimseye söyleyemezlerdi. Yavuz hazırlıkları yapmak için, dışarı çıktı. Kendi kimlikleriyle uçağa binemezlerdi. O yüzden kimlik değiştirmeleri gerekiyordu.
Zühre kızıl olmak istemişti. Öfkesi kızıldı çünkü. Gözleri kara kahveydi. Lensleri takmasıyla gözleri kurşun olmuştu. Yavuz, onun bedenen de kendini hazırladığını izledi. Zühre’nin her hareketinin anlamı vardı. Tabi ki bunu görebilen anlayabilirdi. Bilmediği gerçekler olsa da, sanki onun annesi olduğunu biliyor gibiydi. Yavuz, aklındaki düşünceleri uzaklaştırdı. Şimdi konsantre olma zamanıydı. Onları orada neyin beklediğini bilmeden çıktılar yola.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....
