medya: Zühre
Dilek, yatağının yanına baktı. Can yarısı defterini getirmişti demek ki, yazsın içindekileri döksün istiyordu. Şükretti bir kez daha, iyi ki can yarısı vardı. Defterin sayfasını açtı. Kalemi ile defter buluştuğunda, yüreğinden binlerce kuş geçti.
Hangi okyanusun martısısın sen sevdiğim?
Özgürlüğün hangi renk?
Kokunu hangi mercandan aldın?
Dudaklarının pembeliği hangi çiçeğin özü?
Ben alabora olmuş teknemde, kalmışken sahipsiz okyanusta;
Kanadına bağladığım rengârenk kurdeleler ile uçuyorsun başımın üzerinde
Her canhıraşın, can katıyor canıma…
Renklerin, umut oluyor dipsiz dehlizlerime…
Pembeler var kanatlarında ve turuncular…
“melike_sengul”
Yazdıklarını gözyaşları içinde okudu. Yine mi onu düşünmüştü? Yine o mu geçmişti yüreğinden? Aklı mantığı hep o olmuştu. Nefesi, bedeni, yüreği, kısacası onun için yaşar olmuştu. Sarıldı defterine ondan güç almak istercesine, döktü incilerini gözlerinden. Bir bir yad etti anıları, dua misali tekrarladı yaşananları. Mutsuzluk gelmesin istedi. Acılar son bulsun dedi. Çok şey mi istedi? Neden şimdi yanında yoktu ki?
Gözlerini açmaya korktu adam, ölmemişti demek ki. Sesler vardı, cehennemdekiler konuşmaz herhalde diye düşündü. Sonra vücudunu yokladı. Herhangi bir hasarı yoktu. Nerdeydi, gözlerindeki bu ağırlığın sebebi neydi? Kaç gün geçmişti? Gözlerini açmak için zorladı kendini, bulanıktı her yer, duman mı vardı etrafta? Neden yalnızdı burada? Binlerce soruyla boğuşurken, kapı hızlıca geriye doğru çarptı.
Yüzleri maskeli adamlar sardı etrafını.
kto ty?
(kimsin sen)
pochemu vy zdes?
(neden buradaydın )
Chto vy tam delali ?
(orada ne işin vardı)
Söyledikleri beyninim içinde yankılanıyordu. Bir türlü cevap veremiyordum. Gerçi verebilsem ne diyecektim ki. “ben bi ziyaret edip gidecektim mi?” Ben cevap veremedikçe iyice sinirleniyorlardı. Onları sinirlendirmek değildi amacım, ama ne yapayım cevap veremiyordum. Şuanda tek odaklandığım tek şey ona verdiğim sözdü. Ben cevap veremedikçe onlar darbelerini daha çok arttırıyorlardı. Üst üste aldığı darbeler nefesini kesse de, aklında sadece yosun gözlüsüne verdiği söz vardı. Hiçbir şeyi duymuyordu adam. Buradan kurtulmalıyım diyordu sadece. Son yaptığını görmeleri için, dua etmekten başka çaresi yoktu. Amiri görürse onu burada bırakmazdı. Bunu ona değer verdiği için değil, sırf hesap sormak için yapardı. Burada ölmezse, amiri kesin onu öldürürdü. Hem kendini hem de operasyonu tehlikeye atmıştı. Bunun bir bedeli vardı. O bedel de ya canından olmak ya da görevden atılmaktı. Bunları düşünmek canını acıtıyordu. Görevden atılmaktan korkmuyordu. Yosun gözlüsü yalnız kalacaktı ondan korkuyordu. Zaten tüm sığınacak dalları kopmuştu. Birde kendi acısını yaşatacaktı ona. Tüm üzüntüsü bundandı. Söz vermişti oysaki onu hiç üzmeyeceğine dair.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....