Yavuz masalarına yaklaştıkça, Zühre kaybolmak istiyordu. Sonunda masaya gelip, dikildiğinde, herkes bir açıklama bekliyordu. Zühre yerinde kıpırdandı. Kızları tanıştırmalıydı. Bu yeni hakim artık hep beraber çalışacağız mı diyecekti? Offff sesi oldukça yüksek çıkınca tüm gözler ona döndü. Dışından söylediğini fark edince iyice yüzü kızaran Zühre’nin imdadına Yavuz yetişti.
-Savcı hanım ben sizi görünce bir merhaba demek istedim. Rahatsız ettim sanırım kusura bakmayın.
-Yok rahatsız olmadım hakim bey. Bunlar arkadaşlarım Sıla, Dilek, Öykü, Şevval
Kızlar hep bir ağızdan memnun olduk dediler. Yavuz tam gitmek için dönecekti ki, Sıla buyurmaz mısınız diye soruverdi. Zühre sinirden köpürse de, Yavuz hemen masaya oturdu. Zaten bu teklifi bekliyordu. Bu kadar güzel bayanlar aynı masa da, oldukça dikkat çekiyordu. Sanki hepsi seçilmiş gibiydi. Işık saçıyorlardı. Sohbet oradan buradan devam ediyordu. Şevval yurtta da böyle yapardık dediğinde masada soğuk rüzgarlar esti. Herkes bir anda sustu. Yavuz sırası geldiğini düşünerek, kendisinin de yurtta kaldığını pat diye söyledi. Kızların arasına bomba düşmüş gibi oldu. Kimse ondan böyle bir şey beklemiyordu. Zühre inanamadı. Hangi yurt dediğinde, Yavuz biraz gerilse de cevap verdi. Zühre bu adamın da yaralı olduğunu öğrendiğinden beri ruh gibiydi. Bunu fark eden Sıla kalkmayı teklif etti. Sıla’nın teklifiyle herkes ayaklandı. Kızlar alkol aldığı için arabayı Sıla kullanacaktı. Öykü’ye kalmasını teklif etseler de, gitmesi gerektiğini söyleyerek ayrılmıştı. Yavuz Zühre’nin dağıldığını fark ettiği için üstüne gitmek istemedi. Kızlarla vedalaşarak oda ayrıldı. Kızlarla toplanıp, arabaya bindiler. Eve geldiklerinde kızlar çakır olduğundan, gülerek yataklarına gittiler. Sarhoşluk nasıl da iyi gelmişti, en azından mavi gözleri düşünmeden uyuyabilecekti.
Dilek bu sabah uyanmak istememişti. Kreşe bir gün gitmese bir şey olmazdı. Evde kalıp, Sıla’ya yardım ederdi. Çok zevkliydi. Yapacaklarını düşününce yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. Hemen eline telefonun aldı. Gelemeyeceğini söyledi. Biraz daha yatak keyfi yapmak iyi olurdu. Birkaç saat dada uyuyacaktı.
Herkesin gitmesiyle, Hanife gelmişti. Salonun ortasını komple boşalttılar. Tüm gece yaptığı araştırmaları gösterdi. Bebek süsleri, kapı süsleri, battaniyeleri, yastıkları, oyuncakları, şekerleri gösterdi Bugünün konsepti bebeklerdi. Battaniye için terzide kalan kumaşlardan kullanacaklardı. Kalıpları çıkarma işleriyle uğraşırken, kumaşlar gelmişti. Hızla boşalttılar ve evin kış bahçesine koydular. Renkli tül ve keçe siparişleri de on dakikaya gelecekti. Ev festival yeri gibiydi. Hanife resimlere bakıp, kalıp çıkarıyordu. Harika bir yeteneği vardı. Bir saate bir sürü kalıp çıkarmıştı. Battaniyeleri için gerekli kumaşları da hemen kesmiş dikime hazırlamıştı. O dikme işine geçtiğinde Sıla da, ince süsleme ve içlerini doldurma işlerini yapacaktı. Aşağıdaki seslere daha fazla kayıtsız kalamadı Dilek. Aşağıya indiğinde Sıla ve Hanife küçük çaplı bir şaşkınlık yaşadılar. Dilek hemen kolları sıvayarak yardıma gitti. Saatlerce çalıştılar. Çıkan ürünler harikaydık. Akşam olduğunu Şevval’in gelmesiyle anladılar. Şevval de onlara katıldı. Biraz daha yaptılar. Hanife’nin eve gitmesi gerektiği için ayrıldı. O gider gitmez, kızlar kaldıkları yerden devam ettiler. Gece yarısına kadar güle oynaya yaptılar. Nasıl da rahatlatmıştı bu oyuncaklar onları. Herkes hayal dünyasını konuşturmuştu. Çıkan ürünler çok harikaydı. Dilek, Sıla’yı tanıdığı için bir kez daha mutlu oldu. Tüm eve neşe getirmişti. Daha süsleri bile bu kadar mutlu ediyorsa, bebek geldiğinde neler olurdu. Günün yorgunluğuyla herkes yataklarına yattı. Yorgun ama mutluydular.
Sıla, mimarla konuştuktan sonra çalışmaya başlamıştı. Hanife ile iyi bir ekip olmuşlardı. Yan taraftaki dükkan sahibini ikna ederlerse, orayı da alacaklardı. Bugün avukat ve mimar görüşme yapacaktı adamla. Sıla oradan gelecek haberi bekliyordu. Çok tedirgindi. Hanife sürekli dualar ediyordu.
Zühre, avukatı gönderdiğinden beri oldukça tedirgindi. O yerin Sıla için önemli olduğunu bildiğinden daha da tedirgindi. Avukat görüşmeden çıkmıştı. Aradığında söyledikleri çok canını sıkmıştı. Adam satmaya bir türlü yanaşmamıştı. Sıla’ya haber vermemelerini söyledi. Adamı arayıp kendisi konuşmak istedi. Adamla konuşması da bir işe yaramıyordu. Yaklaşık yarım saattir dil dökse de, ikna etmeyi başaramıyordu. Yavuz, Zühre’nin kiminle konuştuğunu oldukça merak ediyordu. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Konuşmasını bitirip, masaya yığılır gibi oturduğunda, sormak farz olmuştu.
-Ne oldu?
-Önemli bir şey değil. Ailevi bir sıkıntı vardı.
-Belli çözememişsin, söyle belki ben bir şey yapabilirim.
-Siz bir şey yapamazsınız.
-Söylemeden bilemezsin.
-Off vazgeçmeyeceksiniz değil mi?
-Evet, aynen öyle.
-O zaman Sıla kendisine bir hobi evi açıyor. Aldığı dükkanın yan tarafını da alıp, iki parça bir yer açmak istiyor. Ama maalesef adam satmamakta kararlı, ne dediysek ikna edemedik.
-Kalk gidiyoruz.
-Nereye gidiyoruz?
-Gidince görürüsün. Az laf çok iş.
Yolu tarif etmeni bekliyorum demesiyle kendine geldi Zühre. Hemen yolu tarif etti. Yavuz ayan dükkana girdi. Sahibi ile konuşmaya başladı. Ona Sıla’nın yaşadıklarından bahsetti. Buranın onun tek umudu olduğunu söyledi. Adamı ikna edip, dışarıya çıktığında karşısında kendine merakla bakan bir çift göz buldu. Olan biteni anlattı. Zühre bu adama nasıl teşekkür edecekti. Hem bunları neden yapıyordu ki, niye bu adama doğru çekiliyordu. Korkmaya başladı. Bu adam hayatına nasıl da girmişti. Nasıl baş edecekti bu adamla. Sıla’ya haber vermek için telefona sarıldı hemen. Olanı biteni anlatıp, telefonu kapattı. Tabi telefonun sonunda Sıla’nın söyledikleri canını çok sıksa da, Sıla’nın isteğini geri çeviremezdi.
-Şey teşekkür etmek amaçlı Sıla sizi bu akşam yemeğe davet ediyor. Gelirseniz çok mutlu olur.
Yavuz, iyice sokularak ona cevap verdi.
-Peki ya sen çöl çiçeği, sen gelmemi ister misin?
Zühre kaskatı kesildi. Bu adam ona ne demişti. Bu yakınlıkta neyin nesiydi. Bu nasıl bir soruydu. Dağılmaya başladı. Hemen toparlanmalıydı.
-Ne münasebet, hem bu ne yakınlık, uzaklaşın benden. İster gelin, ister gelmeyin benimle ilgili bir durum yok. Sıla istedi bende söyledim. Karar sizin, deyip arkasını döndü. Yürürken sürekli söyleniyordu. Ben bugün ofise gelmiyorum. Malum ağır misafirlerimiz var. Akşam görüşürüz diye seslendi. Ona bakarsa bu sefer dağılırdı.
Yavuz arkasından bakarken, hala ne dediğini düşünüyordu. Çöl çiçeği ne de güzel olmuştu diline. Akşam için oldukça sabırsızlandı.
Dilek, kendini çok halsiz hissediyordu. Bugün erken çıksa iyi olacaktı. Toparlanarak, bir taksi çağırdı. Taksinin geldiğini haber verince, hemen aşağıya indi. Taksiye bindi adresi verdi. Yol boyunca etrafını izledi. Sonra bir anda irkildi, bu eve giden yol değildi. Nereye götürüyorsunuz beni diye sorsa da, karşıdan cevap gelmedi. Kapıya uzansa da çabası nafileydi. Olanca gücüyle imdaatttt diye bağırsa da hiçbir işe yaramadı.
Kızlar evde telaş içinde koşturuyorlardı. Herkes Yavuz’un gelmesini bekliyordu. Dilek hala gelmemişti. Bu Zühre’nin canını sıkmaya başlamıştı. Hemen eline telefonu alıp, onu aradı. Telefonu kapalıydı. Şarjı bitti herhalde diye düşünerek, kreşi aradı. Kreşteki görevli 3 saat önce çıktı dediğinde film kopmuştu.
Avaz avaz bağırdığından ve kızların korkuyla onu izlediğinden habersiz dolanıyordu etrafta. Nasıl yok, kiminle gitti. Hangi taksiye bindi. Zilin çaldığını bile duymamıştı. Yavuz içeriye girdiğinde panik halinde bir Zühre görmeyi beklemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Fiksi UmumTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....