Yavuz Zühre’nin anlamsız hareketlerini ve bağırışlarını dinledi bir süre. Sonunda dayanamadı, telefonu çekti aldı kulağından. Hattaki sesi bir süre dinledi. Cevap vermeden kapattı. Hemen kendi telefonundan ofisi aradı gerekli bilgileri verdi. Zühre bu sırada şaşkınlıkla onu izliyordu. Kızlara baktığında hepsi dağılmıştı ve bir açıklama bekliyorlardı. Zühre, ne olduğunu anladınız o yüzden soru sorup, enerjimi harcamayın. Yavuz hadi gidelim demesiyle herkes ayaklandı. Sıla gözyaşlarıyla Zühre’ye sarıldı. Çok dikkat edin ve Dilek’i bize getirin dedi.
Kapının kapanmasıyla Zühre ağlamaya başladı. Arabada yol boyunca hiç susmadan ağladı. Ne kadar da savunmasızdı. Canı yanıyordu. Bulacaktı bu kızı yerin dibine girse bile bulacaktı. Ofise geldiklerinde herkes bir koşturma içindeydi. Zühre hemen Alkan’ın bilgisayarına geçti. Ona ulaşmalıydı. Fakat bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bilgisayarı karıştırdı. Maillere baktı tek bir iz bile yoktu. Tek umudu birilerinin bir şeyler bulmasıydı.
Dilek, ıssız bir uçurumun kenarına geldiklerinde her şeyin bittiğini düşündü. Buradan nasıl kurtulacaktı? Bu adamlar kimdi? Ondan ne istiyorlardı? Gözyaşları sel olup akarken, aklında ailesi vardı. Kızlar kesin perişan olmuşlardı. İçinden bir ses ya Alkan diyordu.
Adamlar uçurumun kenarındaki bu izbe kulübeye onu neden getirmişlerdi. Şimdi ne olacaktı. İçeriye zorla sürükleyip, sandalyeye oturttular. Ellerini ve ayaklarını bağladılar. Dilek, imdat demenin faydasız olduğunu bildiğinden, hiçbir direniş göstermedi. Adamlarda buna güvenerek ağzını bantlamadı. İlk önce karşısına oldukça iri yapılı bir adam geldi.
-Alkan nerde?
-Ben, bilmiyorum. O benimle görüşmüyor. Biz ayrıldık.
-Ben de yedim. Söyle lan şıllık diyerek yüzüne bir tokat attı. Dilek aldığı darbeyle sendeledi. Sandalye devrilecek gibi oldu. Dudağına gelen bu tat kandı. Midesi bulandı Dilek’in. Öğürme isteğiyle baş etmeye çalıştı. Bu başına gelenlerin tek sebebi Alkan mıydı? İnanamıyordu. İnanmak istemiyordu. Sonunda buda olmuştu. Şimdi ne yapacaktı?
Zühre ve Yavuz saatlerdir tüm mobeseleri izliyorlardı. Tek bir iz bile yoktu. Yer yarıldı da içine girmişlerdi sanki. Yavuz son çare Ayten Müdür’ü aradı. Olanları anlattı. Zühre’nin kontrolünü kaybetmek üzere olduğunu söyledi. Tamam ben de ilgileneceğim demesiyle de telefonu kapattı.
Fikret Amir, Alkan’ın başına çorap örmekte gecikmemişti. Rus ajanlara onun yerini ancak bu kızla öğrenirsiniz demesinin üzerinden beş saat geçmişti. Yaklaşık dört saattir kızdan haber alınamıyordu. Kesin bu Ruslar kıza inanmayıp, kafasına sıkardı. Kızın Alkan’a ulaşabilecek gücü olmadığından, bu planı kurmuştu. Bu kız ortadan kalkarsa Alkan yok olurdu. Kimse onu toparlayamazdı. Fikret yaptığı bu planla bir kez daha kendini aşmıştı. Kötülükte sınır tanımıyordu artık. Kimsenin aklına gelmezdi Rus ajanlarıyla anlaşıp, Alkan’ı satacağı.
Ayten tüm gece araştırmıştı. Kimseyi bulamamıştı. Bu kızı kim neden kaçırırdı ki. Aklı almıyordu bir türlü. Alkan işe olan bağlantısını bilse de, Alkan ayrılık notu göndermişti ve bu kızı onunla birlikte gören kimse yoktu. Aklı almıyordu. Fikret den şüphelense de, bu kadar profesyonel olamayacağını, mutlaka bir açık vereceğini biliyordu. Son çare artık Alkan’ı aramalıydı. Ona nasıl ulaşacağını bilmiyordu. Genelde Alkan ona ulaşırdı, bilgi verirdi. Erken araması için dua etti. Çünkü elinden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.
Alkan, içindeki sıkıntıyla boğuşmaya çalışıyordu. Buraya girdiğinden beri, hiç böyle olmamıştı. O kadar yoğunlardı ki, bir türlü telefon edemiyordu. Bu sıkıntı hiç hayra alamet değildi. Bir an önce şu yoğunluk bitmeliydi. Büyük bir sevkiyat vardı bu gece, onu bildirmişti. Herkes sevkiyatın yapılmasını bekliyordu. Yapılır yapılmaz burada işi bitecekti. Önce büyük bir gürültü geldi aşağıdan, sonra silah sesleri duyulmaya başladı. Adamlar kızları çıkarmaya ve kaçmaya çalışıyorlardı. Alkan kendini açık etmemeliydi ama kaçmalarına da müsaade edemezdi. İlk önce patronlarına nişan aldı. Tek bir kurşunla yere kapaklanmıştı. Herkes ilk önce ne yapacağını bilememişti. Şaşkınlığı attıktan sonra kimin yaptığını bulmak için etrafa bakıyorlardı. Bir taraftan da kızları kamyonlara bindiriyorlardı. Durmayacaklardı. Başka bir şey daha yapmalıydı. Saklandığı yerden çıkmadan işlerini bitiremezdi. Mecbur çıktı. Karşılarına geçti. Onların aptallığından faydalanıp, üçünü vurdu. Son kalan çabuk toparlandığı için onu vuramamıştı. O daha atik davranıp, Alkan’ı yaralamıştı. Saklandığı yerden kafasını çıkarmasıyla Alkan onu da vurmuştu. Sonunda operasyon bitmişti. Alkan omzundan yaralanmıştı. Gerekli talimatları verdikten sonra hastaneye götürülmüştü. Kısa bir ameliyatın ardından ülkeye dönme vakti gelecekti. Bir türlü telefon edememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Algemene fictieTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....