Ayten ofiste Alkan’ı bulmak için çıkacağı operasyona hazırlanırken gelen kağıda bakıyordu. Gözyaşları istemsiz akıyordu. Nota gözleri tekrar kaydı. Hala inanamıyordu.
Oğlunu almak için gelmeni bekliyorum karıcığım. Zamanın azalıyor, bizi bulmak bu kadar zor değil. Sana göndereceğim notları takip edersen bizi kolayca bulabilirsin. Hadi karıcığım seni bekliyoruz.
Kızını korumak için çıktığı bu yolda, oğlunu bulmuştu demek. Nasıl da tanımamıştı onu. Oysa babasının kopyası olmuştu. Her hareketi, duruşu, konuşması bile benziyordu. Kader ağabey, kardeşi bir araya getirmişti. Demek ki Allah’ta onlardan yanaydı. Bu şerefsiz resmen onlarla oynuyordu. Daha fazla onun kazanmasına izin vermeyecekti. Bu yeni öğrendiklerini kızının da bilmesi gerekiyordu. Bunu için Yavuz’u aradı. Ona verdiği mektubu alarak, gelmesi için çağırdı. Yavuz duyduklarından bir şey anlamasa da, denileni yapmak için yola çıktı hemen. Ayten Amir bu şekilde çağırıyorsa kesn önemli bir şey vardı. O yüzden çok fazla sorgulamadı.
Ayten de bu arada, kızına yeniden her şeyi anlatan bir mektup yazdı. Kendisi geri dönemezse, ağabeyi sağ salim dönerse, birbirlerinden ayrılmasın istiyordu. Zühre her şeyi bilecekti. Alkan’a da her şeyi kendi anlatacaktı. Fikret’i yok etmeyi başarırlarsa belki aile olurlardı. Oğlu ve kızı kızgınlıklarını bırakıp, belki affederlerdi onu. Mektubu yazmayı bitirdiği sırada gelmişti Yavuz. Elindeki mektubu alıp, Yavuz’a yenisini verdi. Yavuz’la vedalaşması gerekiyordu. Sonrada kızını son kez koklayacaktı.
—Kızım sana emanet, onun elini kana bulamasına izin verme, ne olursa olsun hayatını yaşamasını sağla ve onu her şeyden koru lütfen. Belki bu son görüşmemizdir. O yüzden beni iyi dinle. Bana bir şey olursa ne olursa olsun, zamanın ya da nerede olduğunun önemi yok, bu mektubu hemen ona ver ve hemen okumasını sağla. Çünkü ben yoksam, o tehlike de ve gerçekleri bilmezse kendini koruyamaz. Kendinize dikkat edin. Sana öğrettiğim şeyleri hiçbir zaman unutma. Mektuptan kimseye bahsetme ve yanından sakın ayırma.
—Ayten anne lütfen böyle yapma. Ben onu her şeyden korurum. Bence söyleyelim ona, seninle zaman geçirsin. Senin kucağında yaralarını saralım.
—Eğer dönersem bu dediklerini yapacağız merak etme. O yüzden bizim için dua et ve neye mal olursa olsun onu bu işlerden uzak tut. Peşimize düşmesine izin verme.
Yavuz, sımsıkı sarıldı senelerdir anne olan bu kadına. Ne olduğunu tam olarak anlayamasa da, bu gidişin dönüşü olmayabilirdi. Üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Ayten amir karar verdiyse, olay bitmişti çünkü. Senelerdir göreve gitmeyen kadın, göreve gidiyordu. Ayten’in gitmesiyle oda üzerine gelmeye başladı. Kendini dışarı attı. Zühre dışarıda avaz avaz bağırıyordu. Onu bulamamak iyice alt üst etmişti onu. Zühre, Yavuz’un dağılmış halini gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini anladı. Yavuz annem gitti diyebildi sadece, daha fazlasına gücü yoktu. Zühre ne dediğini anlayamadı. Nereye gitti demek istedi, ama Yavuz’un dağılmış halini görünce sustu. Yavuz onun sakinleşmesi gerektiğini biliyordu. Bunun için Zühre’yi balkona doğru sürükledi. Canım annem en iyilerden birdir ve hepimizin de amiridir. O yüzden sakinleş, çünkü şuanda Alkan’ı kurtarma operasyonuna çıktı. Zühre’nin kulakları uğulduyordu. Ne diyordu bu adam böyle, Alkan’ı kurtarma operasyonu, demek ki yeri bulunmuştu. Rahat bir nefes aldı. Bulunduysa kurtarılması kolaydı. Anın verdiği sevinçle hiç sorgulamadı. Sadece kurtarma operasyonuna konsantre oldu. Yavuz söyledikleriyle rahatladı. Zühre biraz daha toparlamıştı kendini, en azından artık bağırıp, çağırmıyordu. Gelecek günlerden habersiz bir rehavet çökmüştü üzerlerine, fırtına sessizliğine bırakmışlardı kendilerini.
Ayten ölüme adım adım yaklaşıyordu. Biliyordu, o şerefsiz ikisini de sağ bırakmazdı. Gerçekleri öğrenmeden ölmemişti. Bunun için bir kez daha şükretti. O şerefsiz istemeden iyi bir şeye vesile olmuştu. Ayten Alkan’ın kaybolduğu yere gitmek için yoldaydı. Aklı karmakarışıktı, yeni öğrendiklerine tam olarak sevinemiyordu. Alkan, oğlu kim bilir ne haldeydi. Alkan’ın kaybolduğu yere ulaşmasıyla, ortalığı kontrol etmeye başladı. Hiçbir iz yok gibi dursa da, görünenin arkasında çok şey olduğunu biliyordu. Bunun için her ayrıntıyı tek tek inceliyordu. Saatlerdi arıyordu. Tam umudu kestiğinde, taşın arkasındaki kâğıdı fark etti. Bu kâğıt daha önce baktığında burada yoktu. Demek ki içlerinde bir köstebek vardı. Bu şerefsiz her yere sarmıştı. Nasıl bu kadar güçlenmişti. Kime güveneceğini bilmiyordu. Elleri titreyerek açtı kağıdı.
Biraz ileride bir fabrika var oraya doğru yürü, oradan seni alacaklar. Kimseye haber verme, eğer verirsen haberim olur ve o zaman da oğlunu göremezsin. Hadi karıcığım bekliyoruz.
Ayten onun karıcığım lafından tiksindi. Lanet etti onun karısı olduğu güne. Onların mükemmel bir hayatı vardı. Hepsini o pislik mahvetmişti. Her bir şeyin intikamını alacaktı. Ama önceliği oğlunu kurtarmaktı. Şimdide onun dediklerini yapmaktan başka çaresi yoktu. Kimseye söylemeden, vücuduna yerleştirdiği vericinin sinyallerini bulmaları için dua etti. Tek şansı, zeki kızının sinyal için bıraktığı notu bulmasıydı. Notu bulduğunda onları da bulur ve kurtarırlardı. Dediği yöne doğru yürümeye başladı. Kader anne oğlu yine bir araya getiriyordu.
Alkan kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir taraftan da annesini merak ediyordu. Kimdi nasıl tanıyamamıştı annesini, hafızasını kaybedecek kadar ne yaşamıştı. Tüm geçmişi kocaman bir karanlıktı.
Dilek, günlerdir Zühre’yi göremiyordu. Artık merak etmeye başlamıştı. Sinan’ın ilgisi arttıkça, diğerlerini boşluyormuş gibi hissediyordu. Sıla zaten artık tamamen taşınmıştı. Savaş hala evliliğe ikna edememişti onu. Ama aynı evde kalmaya ikna etmeyi başarmıştı. Deniz her gün biraz daha büyüyordu. Herkes her gün onu görmeye gidiyordu. Şevval iyice ruh gibiydi. Onda bir şeyler vardı ama tek başına sorgulamak istemiyordu. Zühre’yi bebeği görmek için gittiğinde görüyordu. Çok fazla konuşamadan o kaçıp gidiyordu. Sinan en büyük yardımcısıydı, kafasını dağıtıyordu. Alkan’ı biraz daha az düşündürüyordu. Çünkü kafasını sürekli meşgul edecek bir şey buluyordu.
Zühre’nin günlerdir bakmadığı yer kalmamıştı. En son aldıkları haberle, Yavuz yıkılmıştı. Annesi de kayıptı. Alkan’ı kim alıkoyduysa, Ayten amir de onunla beraberdi. İkisinden de tek bir haber yoktu. Zühre Alkan’ın ofisine girdi. Burada bir şeyler olmalıydı. Bir ipucu bırakmış olmalıydılar. Her yeri aramaya başladı. Kağıtlar, belgeler, kalemler, kalemlik, kalemlik buldum çığlığıyla herkes odaya doluşmuştu. Zühre buldum diye bağırıyor, tepiniyordu. Herkes anlamsız gözlerle onu izliyordu. Sonunda Yavuz yanına gidip, onu durdurdu. Zühre, Yavuz’un dokunuşuyla kendine geldi. Herkesi odadan çıkardı. İçlerinde bir köstebek vardı. O yüzden bu bulduğunu kimseye söyleyemezdi. Alkan’ın bilgisayarından Ayten Amir’deki vericiyi takibe almaları gerekiyordu. Bunu ikisinden başka kimse bilmemeliydi.
Ayten denilen yere geldiğinde onu bekleyen minibüse bindi. Gözlerini ve ellerini bağlamalarına ses çıkarmadı. Ne yaparsa yapsınlar, oğluna gitmenin sevinci bastırılamazdı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle indi arabadan. Nereye gittiğini bilmeden, bilinmezliğe doğru yürüdü. Gözündeki çıkarıldığında, bir süre etrafa bakamadı. Gözlerinin ışığa alışmasını bekledi. Gözleri ışığa alıştığında, buranın boş bir oda olduğunu gördü. Sahi oğlu neredeydi. Etrafı dinlemeye başladı. İlk önce hiçbirşey duymadı. Sonra çok uzaklardan birinin bağırdığını ve küfrettiğini duydu. Var gücüyle bağırmaya başladı.
Oğlum buradayım. Sakın direncini kaybetme, buradan kurtulacağız sana söz veriyorum. Sadece sakin ol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Aktuelle LiteraturTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....