Günler herkes içinde koşuşturma içinde geçiyordu. Geçen zaman Dilek’in toparlanmasına yetmemişti. Günlerce ne konuşmuştu nede doğru düzgün bir şey yemişti. Kızlar kendi haline bırakmaya karar verseler de, bu kadarı onlara da fazla gelmişti. Zühre, artık endişeleniyordu. Oldukça zayıflamıştı. İçine kapanması da, işleri iyice zorlaştırıyordu. Öykü işe el atması gerektiğini biliyordu. O yüzden kimse evde yokken, Dilek evde yalnızken gitti eve. Her zaman ki gibi yatakta tavanı seyrediyordu Dilek. Geldiğini fark etmemişti bile. Kendini yaşayan bir ölüye çevirmişti. Yanına oturup, usulca koluna dokundu. Dilek kendine döndüğünde çok boş bakıyordu. Neden geldin der gibiydi. Konuşmamakta direniyordu.
-Yeter artık Dilek, madem bu hale gelecektin neden ayrıldın? Devam etseydin, en azından o zaman yaşardın. Tehlikeli de olsa bir hayatın olurdu. Böyle yaşayan bir ölüsün. Sen bu adamdan evlenmediğin için, hiçbir zaman anne olamayacağın için ayrılmadın mı? O zaman bu halin ne? Yeter yattığın kalk artık. Gülüşünü özledik hem biz. Bize dön artık sana ihtiyacımız var. Kreşin var biz varız. Ne olur bize dön.
Konuşmanın sonunda ağlamaya başladı. Dayanamıyordu arkadaşını böyle görmeye. Dilek yine hiçbir şey söylememişti. Öykü hayal kırıklığı ile çıktı odadan. Bu da işe yaramamıştı. Öykü odadan çıktıktan sonra Dilek hıçkırıklara boğuldu. Üzüyordu ailesini sevdiklerini, ama elinde değildi. Toparlanma vakti gelmişti. Zorla kalktı yataktan, kendini duşa attı. Bunları yapmak bile onun için o kadar zordu ki, son bir gayret diyerek kendini güçlendirdi. Ilık su vücuduna değdikçe, yenilendiğini hissetti. Su ne kadar da iyi gelmişti. Duşta uzun bir süre kaldığından, elleri ve ayakları buruşmuştu. Tazelenmişti. Banyodan çıktı, üzerini giymek için giysi odasına girdi. Ne giysem diye düşünmeyeli ne kadarda zaman geçmişti. Ne giysem dedi yüksek sesle, ama hiçbir şeyim kalmamış, alışverişe çıkmam lazım. Gülmeye başlamıştı, kadınsal tepkiler vermeye başlamıştı.
Her zamankinden daha şık giyindi. Aşağıya indi. Herkes neredeydi böyle? Evde kimse yoktu. Öykü’yü bahçede görmesiyle gülümsedi. Yanına gittiğinde dostunun ağladığını anladı. Ona sıkıca sarıldı. Öykü neye uğradığını şaşırdı. Sonunda Dilek başarmıştı. Bu sefer gözyaşları mutluluktan akıyordu. Dilek aklındaki planı Öykü’ye anlattı. Öykü’nün de hoşuna gitmişti bu plan. Hemen hazırlıklara başladılar. Öykü kızlara önemli bir yemek olduğunu hepsinin katılması gerektiğini söyleyen bir mesaj gönderdi. Tabi hepsi tek tek ne yemeği diye geri aradı. Tabi Öykü hemen kreş ve hobi dünyası ile ilgili dediğinde, kimseden ses çıkmadı. Kimse ne alaka diye sorgulamadı. Kreş deyince akan sular durduğundan, ucuz atlattılar. Dilek, Yavuz’u aradı. Yavuz arayanı gördüğünde çok şaşırdı. Duyduklarıyla kendine geldi. Zühre’ye de sürpriz olacağını düşününce gülümsedi. Misafirim gelecek bahanesiyle erken çıktı. Dilek, yakışıklı mimarımızı da getir demişti. Hemen Savaş’ı aradı. Olanları söyledi. Savaş kendinden beklenmeyen bir çeviklikle, tamam gidelim. Neredesin? Diye sordu. Bunun üzerine çarşıda buluşmak üzere anlaştılar. Öykü ve Dilek kuaföre gittiler. Dilek kendine gelmişti. Nefes alıyordu artık. Kuaförde iki saat kaldıktan sonra, evin yolunu tuttular. Kızların gelmesine daha çok vardı. Hemen hızlıca hazırlanıp, sahile indiler.
Yavuz ve Savaş çarşıda buluştular. Kızlara hediye almak istediler. Yavuz kızları anlattı.
Sıla: Güç
Dilek: Masumiyet
Zühre: Adalet
Şevval: Sadakat
Öykü: Neşe
Şimdi bunlara güzel hediyeler alalım.
Sıla’ya; divit ve hokka aldılar. Kaderini yeniden yazsın, keder ve dert uğramasın diye…

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
Genel KurguTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....