-28-

1.9K 158 7
                                    

Dilek kendini biraz toparlayınca, eline telefonu aldı. Sinan’ı aradı. Özlemişti onu. Alkan gelmeyince daha bir sarılır olmuştu ona. “seni özledim “dedi fısıltıyla. Sinan duyduklarına inanamıyordu. Öyle mutlu olmuştu ki, bu mutluluğun tarifi yoktu. Neredesin diye sordu, kanatlanıp yanına uçmak istiyordu. Hemen sahile doğru yola çıktı. Dilek sahildeyim demişti. Biliyordu ki hemen gelirdi kurtarıcısı. Sığındığı limanı olmuştu Sinan onun. Bakalım canı ona ne tepki verecekti. Çok geciktirmek istemedi. Ne olacaksa olsun diye düşündü.

Yavuz uzun uzun hasret gidermek istese de, hasretini geceye sakladı. Herkes özlemişti onu, tabi oda onları özlemişti. Savaş’ın evine gittiklerinde, kızlar onu kapıda karşıladı. Dilek’in eksikliği hemen gözüne çarpsa da, ona zaman verdi. Kızlar deli sorularla üzerine gelince, aklındaki her şey uçup gitti.

Dilek, Sinan’ın gelmesiyle ona sarıldı. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Sinan onun bu haline bir anlam veremese de sorgulamadı. Sadece saçını okşadı, geçecek diye teselli etti. Bir süre sonra Dilek kendine geldi. Teşekkür ederim döküldü dudaklarından. Sonra dili lal oldu. Kalbi yerinden sökülüyordu. CANI ÇOK ACIYORDU. Bunu ona gösterip, onu üzemezdi. Hemen toparlayıp, hadi bakalım Zühre’yle hesaplaşma zamanı dedi. Sinan ne olduğunu anlamadan duyduğu sözlerle irkildi. Sahi birde onunla hesaplaşması gerekiyordu. Dilek elinden tuttuğunda gerginliği biraz azaldı. Evin yoluna girdiklerinde gerginlik doruktaydı. Kapının zilini çalarken elleri titriyordu. Kapıyı Zühre açmak için kalktığında kızlar soluklarını tuttular, hepsi onun ne tepki vereceğini bekliyordu. Kapıyı açtığında onları görmeyi beklemese de, korku dolu gözlerle kendini süzdüklerini gördüğünde, yumuşadı. Dilek’i çekerek sımsıkı sarıldı. Gerisi teferruattı. O istediyse, başının üzerinde yeri vardı bu adamın. Dilek kollarında sarsılırken o adamın yüzünü inceliyordu. Dilek ağladıkça ona içi acıyor gibi bakıyordu. Bu adam ona aşık olmuştu. Canı ise Alkan için ağlıyordu. Kulağına o iyi diye fısıldadı. Merak ettiği belliydi. Bunu duyunca Dilek hemen kendini topladı. Nasıl da iyi anlıyordu canı onu. Gülümseyerek girdi içeri. Sinan ilk defa resmi olarak aileye girmenin heyecanından hiçbir şeyi görmüyordu. Belki de görmek istemiyordu. Masada yenen yemeğin ardından Sinan gitmek için kalktı. Dilek çok yorgun gözüküyordu. Onu geçirip, odasına çıktı. Sıla bebek onu yorduğundan odasına süzüldü. Şevval yine kayıplardaydı. Savaş çalışacağım diyerek yanlarından ayrılmıştı. Zühre ve Yavuz da onun odasına çıkmıştı. Zühre çok yorgundu. Sevdiğinin kokusunda dinlenmek istiyordu.

Dilek odasına gelince, biraz daha rahatladı. Kendini iyi hissetmesi gerekiyordu. Ama o neden iyi hissetmiyordu. Neden bu nefes almasını engelleyen yumruyla baş etmesi gerekiyordu. Gözyaşları akmaya hazır beklerken, çalan telefon kurtuluşu oldu. Sinan arıyordu. Derine bir nefes alarak açtı telefonu. Sinan dağıldığını fark ediyordu.  Onu özlediğini de biliyordu. Geçecek diyerek kendini avutuyordu. Aşk geçmezdi ki, sadece külleri savrulurdu. Bir süre konuştular. Sonunda ikisi de yorgun düştü. Gece sessizlikle onları boğarken, iki yaralı yürek gelecek günlerden habersiz bıraktılar kendilerini…

Alkan yeni görevine başlamadan önce, onunla uğraşan kişinin kimliğini ortaya çıkarma işiyle ilgilenmeye karar verdi. Bunu içinse yurda dönmesi gerekiyordu. Buna ne ara karar vermişti, ne ara uçağa binmişti bu tam bir muammaydı. Sonunda uçaktan indiğinde, derin bir nefes aldı. Onu özlemişti sanki tüm şehir yosun gözlüsü gibi kokuyordu. Yavuz’u aradı. Onu görmek istiyorum dedi. Karşıdan uzun bir sessizlikten sonra tamam cevabı gelmişti. Hemen arabaya geçti. Eve doğru sürmeye başladı. Kapının önüne gelince, Yavuz’u tekrar aradı. Kapı aralanınca içeriye gerdi. Usulca Yavuz’u takip etti. Odanın önüne geldiğinde, kokusu genzini yaktı. DAHA GİRİŞİ O KOKUYORDU. Odaya süzüldü usulca. Meleği, cenin şeklini almış yatıyordu. Belli ki yine ağlamıştı. Bir süre izledi. Sonra gözü masada açık olan deftere kaydı. Masaya doğru ilerledi. Yazanları okurken gözlerinden akanlara engel olamadı.

Bekledim be sevdiğim. Belki gelirsin beni sararsın diye bekledim. Bugünde gelmedin. Havaalanı cehennem oldu yaktı beni. Sensizliğin denizlerinde boğuldum yine ben bugün. Sensizliğe nasıl alışırım bilmiyorum. Sen bensiz hayat kurdun dedin ya bana. Bende sensiz olmaya çalışıyorum. YAPAMIYORUM O SEN GİBİ KOKMUYOR. ELİMİ TUTTUĞUNDA SENİN YAKTIĞIN GİBİ BENİ YAKMIYOR. KALBİM ONUN İÇİN DEĞİL SENİN İÇİN ATIYOR. Beni onun kollarına bıraktın ya şimdi. Mutlu musun acaba? Sende özlüyor musun beni?  Tıpkı benim seni özlediğim gibi… BU GÜNDE İYİ OLDUĞUNU ÖĞRENDİM YA, O BANA YAETTİ BE SEVGİLİ… İçim kan ağlarken iyiymiş gibi davranmak ne kadar zormuş, bugün bir kez daha anladım. İstediğini yapıyorum sevgili, başkasının kollarındayım, başkasının gözlerine bakıyorum artık ben…

Okuduğu her satır darmadağın etti adamı. Kendi itmişti onu başka kollara. Bugün bile beklemişti gelmesini, sarsın diye onu gelmişti havaalanına. Çıkmayacaktı artık karşısına, bunu ona borçluydu artık. Devam etmeliydi hayatına. Her gece onun için ağlayarak kapatacağına gözlerini, başka kollarda huzurla uyurdu en azından. Azapların en büyüğüydü onun başkasıyla düşünmek, zaten o bunu hak etmemiş miydi? ELİNDE BİR SÜRÜ İNSANIN KANI VARKEN, NASIL DOKUNURDU ONA. TERTEMİZ MELEĞİNİ NASIL KİRLETİRDİ. Yatağa sokuldu. Kokusunu doyasıya çekti içine. Saçlarına dokundu usulca, inceledi yüzünü. Yorgundu bedeni, tutmuyordu dizleri, takati kalmamıştı artık. Bıraksa kendini sarsaydı keşke sevdiğini. Yapamadı, uzaklaştı sevdiğinden, arkasını döndü genzini yakan kokuya. Kendini dışarıya zor attı. Nefes nefeseydi. Kimseye görünmeden, geldiği gibi çıktı kapıdan. Okudukları beliriyordu gözlerinin önünde. Kendini ofise zor attı. Deli gibi çalışırsa unuturum sandı. Köstebeği bulmak için saatlerce çalıştı. Artık bayılacak hale gelmişti. Sonunda dayanamadı Zühre, üç gündür kendini odaya kapatan ve ölesiye çalışan bu adama. ÇALMADAN KAPIYI GİRDİ İÇERİYE. Yeter artık, bu kadar çalışma, kalk gidiyoruz diyerek girdi Alkan’ın koluna. Çıkardı onu ofisten. Nereye gittiklerini sorgulamadı Alkan, sadece onu götürmesine izin verdi. Araba durduğunda Yavuz’un evine geldiklerini anladı. Onu öldürdüm lafı firar etti dudaklarından. Onu severek onu öldürdüm dedi tekrar. Zühre önce anlamadı ne dediğini, sonra idrak edebildi söylediklerini. Şimdi değil, daha sonra konuşacağız diyerek kapattı konuyu. Konuşacaklardı uzun uzun, bu konu burada kapanmayacaktı. Onu zorla odaya çıkardılar. Yavuz olaya el koyunca, Alkan çaresiz kabul etti. Onun uyuduğunu anladıklarında çıktılar odadan. Günlerdi çalıştığını biliyordu ikisi de, ama ona nasıl ulaşacaklarını bulamamışlardı. Sonunda Zühre dayanamayıp, onu odadan çıkardığında Alkan’a ancak ulaşmışlardı.

İkisi de darmadağındı. İkisi de acıyı inkâr ediyordu. Biri öldürüyor diğeri ölüyordu. Kan revan içindeydi yürekler. Aşk öldüresiye bir savaşa girmişti. Ya ölecekti, yada öldürecekti…

Hafta sonu yazamayacağımdan bunu da ekleyeyim dedim. keyifli okumalar...

TeK kUrŞuNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin