Ambulansta iki kez kalbinin durması hiç iyiye işaret değildi. Çok ağır yaralanmıştı. Doktorlar acil ameliyata girmişlerdi. Yaklaşık sekiz saattir kimse bir şey dememişti. Şevval delirmek üzereydi. Ellerinde Alkan’ın kanı vardı. Onu kurtarmak için siper olmuştu. Ağlamayacak yaşı kalmamıştı. Zühre’ye haber vermeliydi. Dilek onu son kez görmeyi hak ediyordu. Telefon elinde bekledi bir süre. Nasıl diyecekti onlara. Ne söyleyecekti. Son bir gayretle çevirdi numarayı. Saatin farkında değildi.
Zühre sabah altıda telefonun çalmasıyla yerinden sıçradı. Bu telefon iyiye işaret değildi. Telefona uzandı. Şevval onu bu saatte boşuna aramazdı. Hemen açtı.
— Canım ne oldu? Sen iyi misin?
— Ben iyiyim, ama o çok kanadı Zühre.
— Kim kanadı canım. Anlamıyorum ben, ağlamadan anlat lütfen.
— Alkan, o benim yanımdaydı. Biz pusuya düştük. O beni kurtarmak için
— Canım, tamam şimdi nasılsınız?
— O ölüyor Zühre, o çok ağır yaralı. Uzun çok uzun zamandır ameliyatta, kimse bir şey demiyor. Zühre çok kan vardı.
— Canım nerdesiniz?
— Biz Şırnak’tayız, Devlet Hastanesindeyiz. Zühre, onu da getir. Belki son kez görecektir. Çabuk gelin.
— Tamam, canım biz hemen geliyoruz. Sen güçlü dur bırakma kendini, biz daha kötülerini atlattık unutma.
Rabbim bu nasıl bir kaderdir. Nasıl söyleyecekti. Dilek duyunca delirecekti. Yavaşça odasına girdi. Dilek, yatakta diye düşünürken, balkonda bulmak garip geldi. Yanına yaklaştı.
— Canım neden buradasın?
— Ona bir şey oldu değil mi?
Çaresizliği bir kez daha hissetiler. Nasıl söylerse söylesin, canı olanları hissetmişti. Artık kaçışı yoktu.
— Seni ona götürmeye geldim. Hadi gidelim canım.
— Öldü mü?
— Hayır, yaşıyor ama durumu ağır. Şuanda ameliyatta, bu yüzden bizim acele etmemiz gerekiyor. Uyandığında seni görmeli.
— Uyanacak mı gerçekten?
Zühre, ilk uçakta yer ayırttı. Oradaki savcı arkadaşını aradı. Yardım istedi. Her şeyi halledip, Dilek’in yanına çıktı. Dilek, ruh gibiydi. Giyinmiş, yatağın üzerinde oturuyordu. Gözlerinden yaş eksilmeyecek miydi? Nasıl bir kaderdi bu? Niye hep kaybeden oydu? İsyan etmek yok diye teskin etti kendini. Toparlandı hemen, onlar neleri atlatmıştı. Bunu da atlatırlardı. Alkan Dilek’i bırakıp bir yere gitmezdi. Havaalanına nasıl geldiklerini bilmeden bindiler uçağa. Uçakta herkes biraz daha dağılmıştı. Zühre, yanıyordu. Dilek kavruluyordu. Zühre, etrafına bakarken, Dilek’in elindeki defter çekti dikkatini önce. Sonra yazıyor olması. Usulca eğildi. Yazdığı her bir satırı okuduğunda, boğazındaki yumru daha da büyüdü. Nasıl bir aşktı bu, hem yaralıyor, hem deva oluyordu.
Başından dökülen yakutlar aydınlatır,
Aşkı gömdüğüm maun tabutu…
Bir hazine gibi saklamıştım oysa çok derinlere,
Bir daha kimse kanatmasın kan revan yüreğimi diye.
Arafta salınan ruhum, kalbinin ezgilerinin himayesinde.
Devam sensin kanayan yüreğime,
Hasreti bitirip, birlikte sürelim sefasını seninle…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....